Thomas More'dan Kang Yuwei'ye, Batı ve Doğu ütopyası

Amerika'nın Avrupalılar tarafından keşfinden 24 yıl sonra Londralı Thomas More adlı sivri akıllı biri, "Utopia" adlı ilginç bir kitap yayımladı. (De optimo statu rei publicae deque nova insula Utopia) Avrupa'da gelecek kurgusu mahiyetinde yazılan bu ilk önemli kitapta yazar, ideal bir ada-ülkeyi anlatıyordu. Kitap, Hollanda'daki Leuven'de yayımlandıktan sonra geniş yankı uyandırdı ve More bir yıl sonra kralın danışmanı oldu. O zamanlar, adına “bilim adamı” denen tipler, ellerinde metre, henüz dünyanın hertarafını ölçüp kaç bucak olduğunu insanlığa göstermemişlerdi. Coğrafyacılar da dünyayı ve kendilerini tüketmemişlerdi. (Sahi bugün yeni coğrafya alimleri var mıdır, varsa kimlerdir, ne var ne yoktur, ne yapmaktadırlar, mesela geçen yıl nereyi keşfetmişlerdir?) “Bilim adamları” dünyanın kaç milyar ton bilmemnesi olduğunu ve bunun kaç trilyon dolar filan ettiğini de hesaplamamışlardı henüz.
   Daha sonraki yüzyıllarda, bu kitaptan esinlenen ve 'ütopya' sözcüğünün hakkını sahiden teslim eden başka kitaplar da yazıldı. Fakat herkes yüzünü Batı'ya çevirdiğinden, mesela Kang Yuwei diye birinin esaslı ve orijinal bir ütopya kitabı yazdığı konusuna Fransız kaldı (eski Daoist ütopyaları, yeryüzü cenneti tasavvurlarını hiç saymıyoruz). Ne de olsa Kang Yuwei "Utopia"nın piyasaya çıkışından üçyüzseksen küsür yıl sonra "Da tong shu"yu yazdığında Fransızca en moda dildi. ("Da tong shu" veya "Ta tung shu", 'Büyük Vahdet' anlamına geliyor. Yazarın bu kitabı, Hindistan'da yaşarken 1902'de yayımlandı)
   20'inci yüzyıl başında sadece Avrupa'da değil, dünyanın Sultan Abdülhamit II tarafından yönetilen bu tarafında da, bilumum milliyetçinin (ve az buçuk sosyalistin), o çok özendikleri modern milliyetçi kapitalizm dünyasının sonunda neler olabileceği konusunda en ufak bir “ütopya” kırıntısı bulunmamaktaydı. Mesela küresel ısınma diye bir şey olacağı henüz hiç bilinmiyordu, çünkü “kaba materyalist bilim -yani “silim- insanları” (“Homini eradico”), mesela atmosfer değerlerini en kesin şekilde ölçebilmek için üretilen araçgereç endüstrisinin havaya püskürttüğü zararlı gazların çetelesini tutmayı akıl etmemiş, Japonya'ya atılacak atom bombalarını henüz yapmamış, atom bombası düştükten sonra düştüğü yerde ne olduğunu ölçme “şerefine” henüz nail olmamışlardı.
   Bu tip gelecek “ütopyaları”na henüz Fransız olunduğu o devirde, modernleşen insanların günün birinde koyun gibi tek tip giyinip/düşünüp/yaşayacakları, ama buna rağmen kendilerini "özgün/özgür bireyler sanacakları da bilinmiyordu. Henüz, bunları hayal edecek kadar “ütopist” olamamışlardı, olsalardı bile böyle saçma ütopyalara kimse inanmazdı, çünkü deliler bile bu kadar deli olamazdı. Mesela ruhsuz “silim insanları”nın koyunları da kendilerine benzetmek amacıyla onlara yüzde onbeş insan geni takacakları, koyunlaşmanın ya da koyunların insanlaşmasının bu kadar “"ileri”" gidebileceği de düşünülemezdi. Üstelik bütün bu saçmalıkların sadece ve sadece para/kar/maaş için yapılacağı da hiçbir Adem'in (yani "“Homo Adamus”"un) aklına gelmezdi.
   "Da tong shu"nun Çinliler tarafından okunduğu dönemde Çin, Batılı süper ulus devletlerden Fransa, Rusya, ABD ve İngiltere'nin kısmi kontrolü (hatta işgali) altındaydı. Nanjing anlaşmasına göre İngilizler Hong Kong'u 1849'da kendi topraklarına katmışlardı. (Çin burayı ancak 1997'da geri aldı). Fransa ve İngiltere'nin Çin'e karşı açtıkları iki "Afyon Savaşı"nı kaybeden Çinliler, daha bu savaşların ikincisi başlamadan, onüç yıl boyunca Taiping ayaklanmasıyla uğraşmışlardı. Kendini Hz. İsa'nın küçük kardeşi ilan eden Hong Xiuquan adında birinin fanatik müritleri, Hristiyan olmayan tam yirmi milyon insanı doğramıştı. (Rakamla: 20.000.000) O zamanlar Osmanlı imparatorluğunun sınırları dahilinde de aşağı yukarı bu kadar insan yaşıyordu.
   Kang Yuwei, kitabının başarısı nedeniyle Thomas More gibi bir yıl içinde Çin imparatoru Guangxu'nun (Göğün Oğlu: 'Tian Zi'nin) danışmanı olamadı. O dönem Çin, henüz bir çocuk olan İmparator Guangxu tarafından değil, onun teyzesi ('Göğün Oğlunun ardında duran': 'Taihou') dul İmparatoriçe Cixi tarafından yönetiliyordu. Cixi, Abdülhamit II gibi, eski usul ama oldukça akıllı zalim bir hükümdardı ve ütopya dinleyecek durumda değildi. Çin'i yöneten (Tunguz/Moğol kökenli) Mançu hanedanı, 20'inci yüzyıl başında Osmanlılardan çok daha zor durumdaydı ve Afyon savaşları yenilgisinin yarattığı derin travma, Osmanlı coğrafyasında yaşanan 93 Harbi travmasından pek de farklı değildi. (Ama Osmanlı coğrafyasında Taiping katliamıyla kıyaslanabilecek boyutta bir olay asla olmamıştı, daha sonra da olmadı)
   Şimdi bu yazının başına dönerek, yüzümüzü bu kez Doğu'ya çevirip, buraya kadar Fransız kaldığımız bazı konuları konuşabiliriz. Mesela bu yazının başında sözü edilen “Amerikanın 1492'de Kristof Kolomb (Cristoforo Colombo) tarafından keşfi” hikayesinin, aslında sıcak gaz içeren naylon bir balon olduğunu hemen görebiliriz. Kolomb'dan yetmiş yıl önce, Ming imparatoru Yongle'nin sağ kolu ve baş amirali Zheng He'nin ("Çang Hı" diye okunuyor) dokuz direkli dev hazine gemileriyle Ümit Burnu'nu dolaşıp Atlantiği geçerek Amerika'ya geldiği teorisi, bugün kısmen kanıtlanmış bulunuyor. Bir önceki Moğol Yüan Hanedanına danışmanlık hizmeti veren İranlı Müslüman bir aileden gelen, Çin'in milli kahramanı Zheng He ve seyahatlerini her Çinli -az ya da çok- mutlaka bilir, okullarda öğrenir.
   Zeng He'nin hikayesi de "Çinlilerin uydurduğu bir balon" sayılacak ise, Piri Reis'e başvurabiliriz. Keskin dilinin bedelini başıyla ödeyen Piri Reis'in malum haritasına göre Osmanlı denizcilerinin, Kolomb'dan önce, Güney Amerika'nın güney ucuna kadar gittikleri, gitmedilerse de o bölgenin haritasını oralara Kolomb'dan önce giden birilerinden aldıkları kesindir. Pekala Zhen He'nin haritacılarından almış veya onlardan alan birinden ele geçirmiş olabilirler. Ayrıca Egeli denizcilerin ve korsanların Akdeniz dışında da cirit attığı bir devirde Zheng He, dev armadasıyla yedi uzun yolculuk yaparken, ona Osmanlı denizcileri de eşlik etmiş olabilir.
   Çinliler, 1405'den başlayarak 1433'e kadar, Zheng He'nin dev gemileri ve armadasındaki 28.000 denizcisinin kuvvetiyle dünyayı zorla Çinlileştirmeye kalksalardı, Amerika'nın adı şimdi, (eski Çin yazıtlarında geçtiği üzere) "Fusang" olacaktı ve Amerigo Vespucci adlı, adı var kendi yok şüpheli şahsiyet de, sadece bir gemici efsanesi olarak kalacaktı. Çinlilerin denizlerdeki gücü, (bugün bilinmediği üzere) çok büyüktü. Yelkenli Çin savaş gemileri ("Cunk" veya "Cönk"ler), Akdeniz'de ve Okyanuslarda dolanan Avrupalı ve Osmanlı gemileriyle kıyaslanamayacak kadar güçlüydüler. Karşılaştırmak bakımından bir örnek: Kristof Kolomb'un “Amerika'yı bulan” gemisi "Santa Maria" 27 metre uzunluğundaydı; Zheng He'nin amiral gemisi ise 122 metreyle tarihin en büyük ahşap savaş gemisiydi. Çin filosunun her gemisi, Kolomb'un gemisinden en az üç misli daha büyüktü. Dünyayı keşfetmek ve bilinmeyen yerlerin haritasını çıkarmak için denize açılan en büyük Çin armadası 317 gemiden oluşuyordu. Gemilerde, o çağın en yeni ve sofistike silahlarını kullanan tecrübeli askerler, zenaatkarlar, doktorlar, bilim adamları vd. yaşıyordu. Uzun yolculuklar için hazırlanmış tam teşekküllü gemilerde meyva-sebze bile yetiştiriliyordu.
   Çinliler, Yongle'nin (Dünyaya "Çin'in şanını göstermak", nüfuz kazanmak ve) dünyanın haritasını çıkarmak planını dondurdular ve bilinçli bir kararla dünyayı (bilinçli veya bilinçsiz olarak) Çinlileştirmekten vazgeçtiler. Yongle'nin halefi, bütün uzunyol gemilerini yaktırdı, okyanuslar ötesi seyahati de yasakladı. Eğer bunu yapmasaydı, bugün Avrupa/Batı orijinli değil, Çin/Doğu orijinli global bir dünyada yaşıyor olabilirdik. 
   Dünyadaki yaşam koşullarını yoketmek üzere olan tek tip modern insanın “rasyonel akl”ı bu kararı şimdi "ilginç" (hatta "gülünç") buluyor. Her şeye yararcılık açısından bakan kaba materyalist “akl”ın cinsliği ve demodeliği bir yana, Çinlilerin dünyaya kapanma kararını nasıl ve neden alındığı, Çin kehanet sisteminin bu noktada nasıl işlediği, bir uygarlığın kendine nasıl sınırlar koyabildiği gibi konular, sınırsız para/kar güdüsünün mahfetmek üzere olduğu günümüz dünyasında büyük önem taşıyor. Şimdi kimsenin izah etmek istemediği bu zihniyetin kısmen de olsa yaşadığına dair işaretler var. Çinlilerin sahip olduğu 'Biz' duygusu ve Çin'de 'Ben'in küçümsenip ayıp sayılması, kapitalizm çağında (rasyonel mantıkla değerlendirildiğinde) çok çelişkili görünen farklı durumlar arzedebilmektedir. Örnek: Çin'in günümüzde, dünyanın (devlet kontrollü) en neoliberal kapitalist ekonomisine sahip olmasına rağmen; bir taraftan da sosyalist "Mao Zedung Düşüncesi"nin sarsılmaz savunucusu olduğunu iddia etmesi, kontrolcü teokratik tek parti (ÇKP) tarafından yönetilmesidir.
   "Da tong shu"da Kang Yuwei şöyle yazıyor: “"Büyük Yol (Dao/Tao veya Tanrı'nın iradesi) hakim olduğunda, insanlar, kullandıkları şeyleri kaldırıp atmaktan (tüketicilikten) nefret edecekler, çünkü onların sadece kendilerine ait olmadığını bilecekler. (...) Güçlerini sadece kendileri için kullanmayacakları için, bencil planların temeli de ortadan kalkacak ve böyle planlar gelişme fırsatı bulamayacaklar. Böylece haydutluk, soygunculuk/sömürücülük ortadan kalkacak. O zaman kimse kapısını kapatmayacak, buna gerek olmayacak. Böyle bir duruma 'büyük eşitlik' veya 'büyük (toplumsal) birlik/vahdet' diyoruz.”"
   Osmanlı'nın varislerinin Çinliler gibi büyük atılımlar yapamamalarının en önemli nedeni, akılcılık yerine nakilciliğe kapılan din temelli durağanlık değil sadece; aynı zamanda kendilerini modernizmin klasik kaba materyalist modeline fena halde kaptırmış olmaları ve bu iki ucun arasında kutuplaşıp, kendi özelliklerine kültürlerinden daha yakın makul bir yol bulmakta zorlanmaları. Atılım yapamamalarının, bir araya gelememelerinin, bunlarla ilişkili ama daha basit bir nedeni daha var, o da Ortadoğu'da çok yaygın olan "komplocu düşünce tarzı"nı hastalık derecesinde benimsemiş olmaları. Aynı zamanda kolaycılık anlamına da gelen bu "tarz", her taşın altında “komplocu iç/dış güçler” arama alışkanlığı olarak tezahür ediyor. Komplocu zihniyet o kadar yaygın ki, bunu normal sayan insanlar, komplocu düşüncenin "inananları" haline geldiklerinin farkında bile değiller. Bu bölgenin insanının kendine özgü fikirleri, ütopyaları ve hayallerini geliştirebilmek, kendisiyle barışabilmek, önünü görebilmek ve Çinlilerin yaptığına benzer -ama kapitalizm ötesi örnek- bir yükseliş başlatabilmek için ilkönce komplocu/kolaycı/kopya düşünce tarzından kurtulmak gerekiyor.