Dünyada ve Türkiye'de mecburi istikamet neden Sol?

Bir yıl öncesinden renk verip 2008 Yılında başlayan sistem krizi, Dünyada Neoliberal Paradigmayı sonlandırıp yeni bir paradigmayı başlattı. Bu yazıda nedenini kısaca anlatacağım üzere yeni paradigmayı, Postkapitalist Paradigma diye adlandırıyorum, çünkü 1970'lerden beri ertelenen, sistemin son/final krizine girmiş bulunuyoruz ve bu aşamadan sonra artık kapitalist sistemin değişmesi sözkonusu. Sistem 1970'li, 1980'li ve 1990'lı yıllarda kendini bir ölçüde yenileyerek çöküşü önlemeyi başardı, ama bu artık mümkün görünmüyor. Libya'dan Suriye'ye, Kolombiye'dan Meksika ve Ukrayna'ya uzanan çöküş, sistemin çevre ülkelerinde, ulusdevletlerin çöküşü olarak başladı ve sistemin merkezine uzanan etkileri de hissediliyor. Türkiye'de entelektüeller bir türlü telaffuz edemese de, global sistemin adı "Kapitalizm"dir ve onun DNA'sını çözen kişinin adı da Karl Marx'dır. Türkiye'yi bilmem ama Dünya'nın diğer yerlerinde ekonomistlerden CEO'lara kadar harıl harıl Marx okuyorlar. Zira o ve benzeri düşünürlere ve onunla başlayan Sol geleneğe dayanmadan sistemi ve krizini ve o krizin sistem ötesine doğru aşılması rotasını anlamanın imkanı yoktur. Kısacası, üniversitelerin ekonomi bölümlerinden türeme bildik ekonomistler günümüz itibariyle hükümsüzdür.
Vietkong'un ABD'yi yenişinin ardından, savaşı finanse edebilmek için daha fazla para basmak zorunda kalan Richard Nixon Hükümeti, altın karşılığı olmadığı halde fazladan para bastı ve altın endeksi böylece ortadan kalkmış oldu. Kapitalist sistemin iyice belirginleşen sistem krizini ertelemek için karşılıksız para basma işlemi başladı. Sistem böylece enflasyon pahasına "herkese iş" ilkesine bağlı kalmış oldu. Ama bu suni bir durum olduğundan ve özünde "mal/hizmet üreten ücretli iş"in krizini çözmediğinden, ertelenen kriz 1980'lerde yeniden başgösterdi. Neoliberal politikaların gündeme geldiği Thatcher ve Reagan'ın devletleri/kamuyu yağmalama (özelleştirme) ve devlet borçlanmaları devri, mecburiyetten başladı. Türkiye'de IMF ile al takke ver küllah devri olarak da tanıdığımız bu dönemde sistem krizi bir kez daha ertelenmiş/ötelenmiş oldu.
1990'lardan itibaren, özelleştirmelerin ve diğer neoliberal uygulamaların çare olamadığı sistem krizinin yeni semptomları görülmeye başlandı. 1980'lerde devletler borçlanırdı, şimdi firmalar ve kişiler borçlanmaya başladı. Devlet eğitim giderleri, sağlık giderleri gibi konulardan kısmen çekildiğinden, bu alanların finansmanı ve riskini firmalar/kişiler üslendiler. Neoliberal dönem, aynı zamanda "reel ekonomi" de dediğimiz endüstriyel üretimin güdükleşerek, "finans endüstrisi"nin tamamen yedeğine düştüğü dönemdi. Bu döneme, "paranın hükümdarlığı" devri de diyebiliriz.
2008 yılına geldiğimizde, 1970'li yıllardan beri ertelenerek günümüze gelmiş olan ve tabii kartopu gibi büyüyüp katmerlenen krizle yeniden karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Şimdi mesele, çöken iş/çalışma sistemi (kalıcı işsizlik) ve endüstriyel üretimin krizi değil sadece, kriz aynı zamanda paranın da krizi. Jürgen Habermas'ın Marx'la kıyasladığı Wolfgang Streeck bu duruma, "Üç misli kriz" diyor. O üçlüyü de şöyle sayıyor: "Real ekonominin krizi, devlet giderleri krizi ve bankalar krizi." Streeck de bu durumun ötelenecek bir yerinin kalmadığını düşünüyor, ben 2007'de yazdığım bir yazıda son/final krizin başlamak üzere olduğundan bahsetmiştim. Krizin nasıl bir şey olduğu konusunda Dünya'da hızlı bir uyanış yaşanıyor.
Şimdi yapılacak tek şey, çöküşün yumuşak bir iniş halinde gerçekleşmesini sağlamak ve bu arada sosyal yaşamı tamamen yeniden düşünerek, "sekiz saatlik ücretli iş/çalışma sistemi"nden tutun da, "durduğu yerde çoğalan kapitalist para türü"ne kadar bir dizi temel konuda global ölçekte reformlara hazır olmaktır.
2007 ve 2008'de yaşanan krizler de dahil olmak koşuluyla, sistemin kriz tarihini ve kendini yenileyerek krizi öteleme biçimini açıklayarak, krizler başlamadan tahminlerde bulunabilenler, sadece (post-) Marksistler olmuştur. "Bilim" denen şey, malumunuz olduğu üzere belli verilere dayanarak belli sonuçlar çıkarmak demektir, mesela Fizik, belli hesaplar yapar ve bu sayede uzaya gönderilen araçların Ay'ın neresine ineceği önceden bilinir. Ama Dünyada sadece bir elin parmakları kadar ekonomist bile, bu ölçekte bir krizi öngörememiştir (tabii Marksist kökenli entelektüelleri saymıyoruz, onlar krizin nasıl gelip nasıl gelişeceğini bile önceden tahmin etmişlerdir). Oysa "Bilim insanı" demek, verilere dayanarak belli öngörülerde bulunabilen, en azından bu ölçekte bir kırılmayı önceden hesaplayıp görebilen kişi demektir. Bu nedenle, "Ekonomi bilimi" denen şey naylondur ve bunu -yanılmıyorsam- 2004 yılında Radikal gazetesinde ilan etmiştim. O yazının ardından aldığım tek "tepki", üç ünlü ekonomi yazarının bir sahil kahvesinde beni birbirlerine gösterip fısıldaşmaları oldu. Yani koskoca "ekonomi bilimine" siktir çekmek bile, "ökönomi" ahalisinin üzerindeki ölü toprağını silkelemesine yetmedi. Şimdi olayın üzerinden on küsür yıl geçtikten sonra, tekrarlıyorum: Sistemin seyrini ve kriz dinamiğini aşmak bir yana, anlamak bile ancak Marksist kökenli bir bakış açısıyla mümkündür. Adam Smith türevi (zaten "Ekonomi Bilimi" lafını yumurtlayan da bu zattır) telvizyon papağanlarıyla kriz döneminde mesafe almayı denemek, altın tabancayla obüslere karşı savaşmaya kalkmak gibi tehlikeli bir lükstür.
Sistemin çöküşünü frenlemek/yumuşatmak yolunda atılacak adımların başında, ilke olarak özellikle bir konunun kabulü gerekli: Devletlerin gelirlerini artırmak. Ve bunu halkın sırtına yeni vergiler yükleyerek değil, üreten kamu kuruluşlarını güçlendirip sayısını artırarak yapmak. Devletlerin giderek artan giderlerini bu tip gelirlerle karşılamak. Öneri Streeck'den.
Olay giderek daha karmaşıklaşacak ve çoklu karmaşık sorunları çözmek için toplumun her kesimiyle konuşabilen bir pragmatizm ve Marksist kökenli bir bakış gerekecek. On yıl önce "entel muhabbeti" dairesinde değerlendirilen böyle konular, yumurta kapıya geldiğinde ülkelere büyük zarar verebilecektir, ve tabii bunu şimdiden görüp Sol'un önünü açan ülkeler bu hengameden daha az zararla çıkacaklardır. Bugünü ve yarını yönetmek ve insanların mümkün olduğunca daha az zararla yeni döneme hazırlanmalarını sadece ve sadece Sol sağlayabilir -Sol'un da çenebaz sekter milliyetçi kesimi değil, topluma bir bütün olarak ayrım yapmadan yaklaşabilen liberter/anarşist yeni Sol. O Sol'un ruh halini Gezi'de görmüştük.