Ming Çin'i, Tang ve Göktürkler'in yenilgisi

Anadolu'yu vatan edinen Türkler, bu diyara neden geldikleriyle, onların göçüne ilk ivmeyi kimin ve neyin verdiğiyle ilgilenmiyorlar. Belki de bunun artık bir önemi kalmadı. Türklerin Dünya tarihinin yeniden yazılmasını sağlayacak boyutlardaki göçlerinin önemini İlber Hoca (Ortaylı), "Türklersiz Dünya tarihi yazılamaz/olamaz" gibi bir cümleyle özetlemişti. Elbette doğrudur, ama tarihte bugünkü gibi altüstoluşlar yaşandığında, geriye dönüp bakmak, olayların doğası icabıdır ve Dünya'nın bu tarafında tarihi yeniden yazan Türkleri harekete geçirenler Çinlilerdi. Göçler, bir dizi olayın sonunda başlamış ve bir süreklilik edinmiştir. Bu yazı, aslında benim uzun zamandır ilgilendiğim Ming devri (1368-1644) Çin'indeki idare biçimini anlatmayı amaçlıyordu. Konuya çok öncesinden, Gök-Türkler devrindeki bir yenilgiyle başlamamın nedeni, nedense Çin'e karşı inanılmaz derecede ilgisiz Türkleri, bu büyük devlet ve uygarlığa bakmaya teşvik etme çabasından başka birşey olamaz, çünkü Türkiye'deki Fetret devri yaşanırken, iç savaşlar sonunda Birinci Mehmet'in Anadolu birliğiyle birlikte Osmanlı Devletini de nihayet yeniden kurması ve Osmanlı yayılması yaşanırken, İstanbul Doğu Roma'dan sonra Türklerin de başkenti olurken, Dünya'nın en ileri ve bugünkü enlamda en gelişmiş ülkesi Çin'di. Bu gelişmişliğin sadece idari formatını kısaca anlatacağım.
Türklerin yenilgisi, bir dizi garip olayla başladı.
Tang Hanedanının ikinci imparatoru Taizong, aslında Doğu Göktürkleri 600 yılında yeniden birleştiren Tuilin Kağan'ın izinden giden Türklerle müttefikti. Hieli Kağan (Xieli) 624'de Çin'e kuzey-batıdan saldırmış da olsa, Taizong kardeşlerine karşı savaştığından, Türk akınlarına karşı birşey yapamadı. İki yıl sonra Türkler yeniden bu kez Changan'a saldırdığında, Taizong babasına karşı savaşıyordu. Tang imparatorunun komutanı Li Shimin, Hieli Kağan ile bir anlaşma yapmaya muaffak oldu. Tang devleti, Doğu Göktürk kağanlığına vergi ödemeyi taahhüt ediyordu. İşte garip olaylar tam da bu anlaşmadan sonra başladı. Yaz ortasında don, kışın yaz ve daha başka acaip hava koşulları, Gökyüzünde beliren ve iyiye yorulmayan işaretlerin ardından, Türklerin çok değer verdikleri büyükbaş hayvanları ve atları öldü. Uğursuzluk öyle büyük bir şok yarattı ki, 628 yılında zirveye ulaşan bu garip duruma önce Uygurlar ayaklandılar. Türklerin ilk yazısının mucidi Uygurların Türk kağanına isyanının ardından Tang ordusu geldi. Doğu Göktürkler, Tang ordusu karşısında 630'da büyük bir hezimete uğrayıp dağıldı. İmparator Taizong, Doğu Göktürklerin de hükümdarı oldu. Çin, Orta Asya'ya doğru genişledi, bir süredir kapalı olan İpek Yolu yeniden açıldı. Tang'lar başkentleri Changan'ı, bu zaferlerinden sonra kurdular.
Ming Devrinde kullanılan bayraklardan biri
Ming Hanedanlığı ise, eski bir dilenci budist rahip olan Hongwu tarafından, Kubilay Kağan'ın ardılı Moğol Yuan Hanedanlığının devrilmesi üzerine kurulmuştur. Ming'ler, sadece Çin için değil, Dünya için de büyük önem teşkil ederler, çünkü bugünkü Çin'e şeklini veren asıl kökler Ming devrindedir. Ming Hanedanlığı, öncesindeki Yuan ve sonrasındaki Qing Hanedanlığı gibi Moğol (ve Mançu) değil, Çin'deki asıl halk grubu Han kökenlidir ve ulaştığı uygarlık seviyesi, Ortaçağın Dünyadaki kesin zirvesini teşkil eder (ne Avrupa ne Bizans, ne İran ne de Osmanlı).
Moğollar Çin'i yüzyıllar boyunca yönetmişlerdir ve Çin uygarlığına katkıları da yadsınamaz, ama bunları daima Çin uygarlığının çizdiği genel çizgiler dahilinde yapmışlardır. Bu açıdan bakıldığında, özgün Çin kültürü ve uygarlığının ne kadar güçlü olduğu, sağlam bir kültür sahibi olmanın ne kadar büyük bir güç demek olduğu da anlaşılır. Ming'ler, Yuan döneminde kurulan yönetim sistemini devralıp geliştirmişlerdir ve bugünkü Çin Halk Cumhuriyeti eyalet sistemi de Ming devrindekine benzemektedir. Ming devrinde ülke 13 eyalete (Fu) ayrılmıştı ve her eyalet üç farklı komisyon tarafından yönetiliyordu. Bu komisyonlardan biri, vatandaşların sorunları ile ilgilenen kamusal bir komisyondu. İkinci komisyon askerlik ve savunma işleriyle ilgileniyor, üçüncü komisyon ise diğer ikisini kontrol ediyor, denetliyordu. Eyaletler de kendi içlerinde hükümranlık alanlarına ayrılmıştı (Zhou), onların da mahallelere varan alt kısımları ve örgütlenmeleri vardı. 13 Eyalet komisyonu üzerinde hüküm süren merkezi hükümet, "Gizli kurul" adını taşıyordu ve başında bizzat İmparatorun bulunduğu en çok altı sekreterden oluşuyordu. Bu sekreterlerin emrinde de vezirler/bakanlar bulunmaktaydı. Sui Hanedanlığı (581-604) döneminde kurulan ve Ming'lerin devraldığı 6 bakanlık şunlardı: Görev dağılımı ve personel Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Gelenekler Bakanlığı, Savaş Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Kamusal hizmet Bakanlığı.
Bu bakanlıklardan her biri kendini açıklıyor, ama "Gelenekler Bakanlığı" (Libu) hakkında birkaç söz etmeliyim. Bu bakanlık, 7. Yüzyılda Tang Hanedanlığından başlayarak, Çin (Qing) Monarşisinin 1911'deki sonuna kadar sürdürülmüş bir bakanlık olarak, Kongfuzi (Konfiçyüs) ilkelerine uygun devlet kültü ve törenlerinin düzenlenmesiyle ilgilenmesinden daha da önemli bir görevi vardı. Gelenekler Bakanlığı, her yıl bir imtihan düzenleyerek, Çin'in an akıllı çocuklarını devlet memuru olarak devlete alırdı. Yani Çin devleti, Ming devrinde yeniden düzenlediği bir imtihan yasasıyla, kökeni, sınıfı, fakirliği/zenginliğine, ırkına bakmadan, ülkenin her köşesinde yaptığı imtihanlarla Çin devletine memur alırdı. Eh uygarlığın gereklerinden biri de böyle birşey olsa gerek. Gelenekler Bakanlığı, bu imtihanların düzenlenmesi ve hakaniyetli bir şekilde sonuçlanmasıyla ilgilenen bakanlıktı, tabii o da kontrol komisyonu müfettişlerinin kontrolü altındaydı. Ming İmparatorunun yüz kadar kontrol müfettişi, ülkenin her köşe bucağını gezip, istediği (veya şikayet edilen) yöneticileri denetleme, görevden alma ve hatta cezalandırma yetkisi vardı.
Ming devrinin sonlarına, 17'inci yüzyılın ortalarına doğru Çin'in nüfusu 16 milyon kadardı ve o zaman da Dünyanın en kalabalık ülkesiydi. İki başkentinden güneydeki Nanjing'in nüfusu bir milyonun üzerinde, Kuzeydeki diğer başkent Pekin'in nüfusu da 300 bin civarlarındaydı. İstanbul aynı dönemdeki nüfusunun yaklaşık 800 bin olduğunu ve Avrupa'nın en büyük şehri sıfatını taşıdığını biliyoruz.
Ming devrinde kurulan ve esasen bugün de korunan, "Bir giriş sınavıyla, ülkenin en akıllı çocuklarını devletin zirvesine taşımak" anlayışı, Ming uygarlığının en önemli sırrıdır. Bunun halkta da bir karşılığı vardı elbette. Devlet memuru olmak, Çin'de yaşayan her çocuğun ve ailesinin hayaliydi. Çünkü düzenli bir gelire ve nüfuza sahip olmak, ancak devlet memuru olarak mümkündü. Ming'lerin kurduğu devlet düzeni, hem başka prensliklerin kurulup ülkeyi bölmelerini önleyen bir dinamiğe sahipti, hem de sürekli tazelenen bir eğitimli elit sınıf oluşturmak konusunda mahirdi. Ming devrinin sonunda Çin'de 180 bin memur bulunmaktaydı ve bu insanların büyük çoğunluğu aynı zamanda şair, nakkaş, kaşif, mucid, filozof ve yazardı. Ming döneminde yazılan tiyatro oyunları bugün de (mesela Beijing'deki devasa halk tiyatrosunda) kapalıgişe oynayabilecek kadar ilginçtir. O dönemde yazılan aşk romanları bugün de okunmakta, felsefi/dini eserler, bugün de her Çinli tarafından bilinmektedir. Çin'den öğrenecek çok şey var ve Çin tarihi, Türklerin de tarihi.