Kapitalist düşünme/yaşama biçiminin iflasından, Postkapitalist Düşünme Biçimi'ne

Bir çağ sona eriyor ve 'Akılcı/sorgulayan Sol' anlayış -sadece o- yeni Çağın kurulmasında başrol oynayabilecek gibi görünüyor -ama 'Ezberci/ortodoks Sol' değil elbette.
"Sömürü", "İşçi Sınıfı", "Emperyalizm", "Sosyalizm" gibi içi boş eski kavramla idare etmek artık hem mümkün değil, hem de eski kavramlarda ısrar etmek, insanlığa haksızlık. Sol, insanlığa karşı sorumluluğunu unutmamalı. Şimdi eski klişeleri terketmenin, birçok şeyi yeniden okuyup değerlendirmenin (ve dünyayı yeniden kurmanın) zamanı. Sol anlayışlar, yeni bir dünya kurmak için gereken yaratıcı çabanın omurgası olabilecek altyapıya sahip. (Tabii önemli eksiklikleri de var)
Kapitalizm Çağı kapanıyor. Dünyada yaşanan "ekonomik" kriz, sadece ekonomik kriz değil, bir düşünce biçiminin krizi, bir yaşama biçiminin krizi, kısacası 'İnsanoğlunun/İnsankızının krizi. Ve bu (sosyal/ekonomik/psikolojik/ruhsal) çok boyutlu kriz, kendi çözümüne doğru ilerliyor. Sürdürülmesi imkansız hale gelen sistem çöküyor. Çöküşü ya seyreder, fena yakalanırsınız, veya onu çözümleyip anlar, değişim/dönüşüm istikametinde hareket edersiniz, ve bu devasa değişim/dönüşüm dalgasının üzerinde sörf yaparsınız!
İstikamet, sistemin öyle veya böyle ortadan kalkması ise (ki bu yazıda en kısaca kategorik nedenlerini göstermeye çalışacağım), en azından Solcuların sistemi iyi anlaması ve onu aşmak için bilinçli ve akıllı bir çaba göstermeleri beklenir -en azından ben beklerim. Burada "Devrim Yapmak" falan gibi eski idealist (ama benim çok sevdiğim) heyecanlardan söz etmeye gerek yok. Devrim kendiliğinden oluyor, sistem kendi kendini bitiriyor. Mesele, bunu iyi anlamak ve işçi-patron-beyazyakal-aydın-sanatçı-işsiz-öğrenci demeden, herkese göstermektir. Sistem, yekpare bir bütün. Herkes, aynı sistemin içinde yaşıyor ve sistem çökerse herkes onun altında kalır -herkes. Sistemi aşmak da bir birliktelik/ortaklık/koordinasyon gerektiriyor ve bunun için de globalleşmenin olumlu yanlarını kullanmak gerekiyor (internet, sosyal medya, globak ölçekte kristallenen yeni Evrensel Etik, İnsan Hakları vs.). Herkesin her an, dünyanın neresinde olursa olsun birbiriyle haberleşebildiği, insanlığın tamamının anlık tepki verebildiği bir dünya oluştu. Sistemi aşıp yenisini kurmak için fevkalade önemli -çünkü mecburî istikamet! Kapitalist sistemi artık ne savaş, ne de barış kurtarabilir. Bunun nedenini bilirsek, daha gerçekçi davranabilir, (bence 2008'de başlamış olan) 'Postkapitalist Dönem'in şartlarına daha kolay uyum sağlayabiliriz ve belki (2024'de başlayacağını tahmin ettiğim) 'Barış Çağı'nı daha kolay tasavvur edebiliriz.

Kapitalist Sistem'in sonu...
2008'de başlayan Sistem Krizi, Kapitalizmin hızla sürdürülemez bir noktaya ulaştığını gösterdi. Şundan:
1. Kapitalist sistemin özelliği, insanların günlük yaşamlarının merkezini/odağını, "Üsretli iş"in oluşturmasıdır. Dünya tarihinde herkesin (ücretli) "çalıştığı" ve herkesin kendini "yaptığı iş" ile tanımladığı, Marx'ın "Arbeit" (Ücretli iş) diye bir ad verip küçümsediği (ama Türklerin "Emek" adı verip kutsadığı!) kapitalizm gibi bir dönem/devir asla yaşanmamıştır -"köleci toplum"da bile...
Kapitalist sistemin özünü, ücretli iş bağlamında üretilen -iş saati ve ücreti (yani para) üzerinden tanımlanan- "Meta" (Marx'ın deyimiyle "Ware") oluşturur. Karl Marx'ın ünlü 'Das Kapital' kitabının giriş bölümü bu konuya ayrılmıştır, çünkü bu, Kapitalizmin kök-molekülü, yani kendi kendini üreten özüdür.

Bu denkleme göre, kapitalizmin işlemesi için 'Ücretli Çalışılması' ve bu faaliyet sonucu 'Ücretle alınabilen mallar' üretilmesi gerekir. 'Para normuna göre üretilmiş mallar'a kısaca "Meta" diyoruz. (Marx'ın "Ware" dediği bu sözcüğü Türklerin niye/nasıl "Meta" diye Türkçeye çevirdiklerini bilmiyorum!)
Bu denklemde, bütün bu somut çabanın karşılığında, "Meta"ları satın alabilmek için üretilen "abstrakt değer"e de 'Para' diyoruz.
"İşleyen bir Kapitalizm" kısaca şöyle dönüyor: İnsanlar çalışıyor ve karşılığında bir ücret/para alıyorlar, ve o aldıkları ücretle "Meta" satın alıyorlar ki, ürettikleri mallar satılsın, patron kâr etsin, ki işçilere maaş verip onları çalıştırmaya devam etsin. Bu denklemde sürekli büyüyen/artan Para cinsine Marx "Kapital" diyor. Ve özellik olarak da, "Para yumurtlayan para" diye dalgasını geçiyor. (Olay kutsal kitaplara da girmiştir ve bu konudan en çok bahseden kutsal kitap Kur'an'da, olaya kısaca "Riba" denir)
1970'li yıllardan beri, çalışanların "kazandığı" parayı harcamaları sonucu elde edilen kâr kurtarmıyor...
Biz buna kısaca, "Reel Ekonomi, Kapitalizmin motoru olmaktan çıktı" diyoruz. 1970'li yıllardan beri, sistemin asıl motoru, Marx'ın "Fiktives Kapital" dediği, Faiz/borsa/spekülasyon sonucu "Para yumurtlayan para"dır. yani "Finans Endüstrisi!", yani hiç yoktan para "yaratan" masabaşı/beyazyakalı hayal endüstrisi!
Bu işlemin mantığı şudur: Sistem, doyurucu (?) ölçüde kâr elde edemediği için, spekülatif anlamda (yani "ileride işler açılır daha çok kâr ederiz" diyerek) bankalardan borç para almakta ve bu ileride kazanırız hayali üzerinden sistemi -kârlar artıyormuş gibi- döndürebilmektedir. Bu sayede, hayal üzerinden, maddi/reel karşılığı belirsiz para basılmaktadır.
Şimdi bu denklemin temelini oluşturan "Ücretli iş" mantığı çöküyor. Çünkü:
a. Rasyonelleşme sonucu, sofistike araçlar/bilgisayar, "Meta üreten" çalışanların sayısını artırmayıp azaltmaktadır. "Kalıcı işsizlik" diye bir kavram doğmuştur.
b. Teknolojinin gelişmesi sonucu üretim artmakta, ama üretileni alabilecek "Ücretli çalışan" sayısı hızla azalmaktadır.
c. Üretilip tüketilen "Reel Ekonomi" ile, bilgisayar ekranında para yumurtlayan "Finans Ekonomisi" -yani "Fiktif Kapital" arasındaki bağ kopmuştur.
2. İnsanlar tüketmiyorlar...
Kapitalizmin işlemesi için tek koşul, yeterince kâr etmektir. ABD, Avrupa ve Japonya'da evler dükkana dönmüş vaziyette! İnsanlar birkaç yeni branş dışında (Smartphone, tablet bilgisayar, vb.) pek para harcamıyor. Oysa su gibi para harcamalılar ki, su gibi mal üretilsin ve Çin malı plastikler dünyayı mala boğsun! Ve bu iş artarak sürsün: daha da fazla harcansın daha da fazla üretilsin, daha da fazla...
İşte bu noktada bunun sürdürülemeyeceği anlaşılmış bulunuluyor. Daha da fazlaya artık gerek yok. Ama sistemin işlemesi, "daha da fazla"ya bağlı! Bu konuda sistem, kendi sınırlarına ulaşmış bulunuyor.
Tam da bu noktada yükselen soru şu: İnsanoğlu kendini ille de birşeyler üreterek mi ifade etmek zorundadır? Çünkü bunun sonu yoktur ve Ücretli iş, dünyayı Cehenneme çevirmek üzeredir! Ne petrol yetiyor artık (Peak oil) ne hammadde. Üstelik onları "değerli malzame"ye (yani "Mete"ya) dönüştürecek "Ücretli çalışan" insan sayısı da azalıyor.
3. Finans endüstrisi iflas etti...
1970'li yıllardan beri üretimle genel kapital üretimi arasında dağlar değil sıradağlar oluştu! Üretim tatmin etmediği için, "ilerideki devasa satışlar ve devasa kârlar" adına spekülasyonlar yapılıyor. Borsaların ana fikri de, mesela belli bir ürünü üreten firmanın büyük karlar edeceği hayalidir. Bu hayal üzerinden firmanın kâğıtları sürekli değerlenir. Gerçi borsalarda artık "ileride üretir mi üretmez mi" diye düşünen yok, ama bunun adı kısaca 'Borç'dur ve borcun bir mantığı vardır: "Birgün ödenecektir" düşüncesi. David Graeber, kapitalist sistemin o borçların ödenmemesi sayesinde bu kadar dönebildiğini göstermiştir (Bkz. David Graeber, "Debt. The Last 5000 Years" New York 2011).
İşte şimdi artık öyle bir noktaya varılmış durumda ki, üretilen/üretilebilecek mal ile (mesela Soya ile) onun bugün borsadaki hisse senetleri fiyatları (mesela Soya senetleri fiyatları) arasındaki ilişki kopmuş vaziyette! Bugünkü spekülatif fiyatlara göre, o paranın karşılığı olarak üretileceği varsayılan mal/ürün için iki tane daha dünya lazım! (Yani o kadar soyayı ekip biçecek kadar arazi dünyada yok!)
Burada bazıları, "Şimdiye kadar bu yalan işlemiş, insanlar kendilerini kandırarak sistemi aynen böyle sürdürebilirler" diyenler de var. Acaba? Bu işler bir güven ve hesap işidir. Para denen şey -hele bugünkü atmosferde- ancak 'Güven Endeksi' sayesinde yaşayabilir (Para-Güven ilişkisi konusunda bu blogdaki yazıma bakabilirsiniz). Karşılığı olmayana güvenilmez.
Şimdi, yürümeyen "Reel Ekonomi"yi, "para çoğaltarak" bugünlere getiren "Finans Ekonomisi" de iflas etmiştir.
Böylece sistemin sacayağı olan üç alan da, iflas etmiş durumdadır ve bu durum, 2008'de, artık aşılamaz bir noktada olduğunu göstermiştir. Bundan sonra yapılan banka operasyonları vs. bu yazının hacmını aşar (başka bir yazıda konuşabiliriz) ama sistemin yeniden yükselme ihtimali bulunmamaktadır. Bunun için ne o kadar hammadde, ne o kadar malı satınalacak insan, ne de bu saçmalığı sürdürmek için bir neden vardır.
Bu noktada, insanın kendini sorgulaması devreye giriyor:
1. Kâr etmeyince kapitalizm -insanlar ölse bile- birşey üretmiyor. Hatta satamadığı ürünleri, fiyatı düşmesin diye imha ediyor. Kredi borçlarını ödeyemeyen Amerikalılar, kendi evlerinin önüne çadır kurdu. Binlerce ev boş, eski sakinleri evlerinin önünde çadırda! Bu akıl mı yoksa bir tür delilik mi? Kapitalizmin mantığı var mı?
2. İnsanın yaşamak için paraya, yani ücretli işe, yani üretmeye mahkum olması, ama çalışanların sayısının sistem tarafından sürekli azaltılması akıl mı? Şu anda çok az insanın ürettiği ürün bütün insanlara yetebiliyorken, herkesin çalışmasına ne gerek var -yani para "kazanmaya" ve paraya ne gerek var?
3. İnsanların parası/malı/mesleği üzerinden tarif edilmesi, yani sosyal hayattaki statüsünün "Ücretli iş" üzerinden tarifi zorunlu mu?
4. İnsanın Özgürlüğü, binlerce yıl olduğu gibi, kendi uğraşısının şeklini ve amacını kendisinin belirlemesini içermiyor neden? Modern insan, eskilerin "Köle" tarifinden daha ağır koşullarda neden çalışıyor ve yaşıyor. İnsan iş üzerinden neden Para'ya bağımlı?
İşte bu ve benzeri soruların yanıtları, "Postkapitalist Geçiş Dönemi"nin (2008-2024) temel sorularıdır ve insanın gerçek özgürlüğüne uzanan 'Sorgulama' ve değişim/dönüşüm mantalitesine tekabül eder.
O halde Postkapitalist düşünme biçimi, kapitalizme özgü kriterler (Para/İş/Meta) üzerinden düşünüp konuşan insan modelinin maddesel "değerleri"nin yapısökümle demonte edildiği ve geniş kapsamlı mental/düşünsel yeniden inşa edildiği döneme özgüdür. Bu yazı da, elbette bir giriş yazısıdır. Konuyu burada noktalamamın nedeni, bu düşünce biçimi için, içinde "Kapitalist" geçen "Postkapitalist" lafını kullanmak istememem. Yabancı bir dostum bu laf için, "Kapitalizme bir pul yapıştırmışsın, olmuş sana Post'kapitalist" dedi -haklı. "Kapitalist"li, hatta "-ist"li laflardan kurtulacağımız bir süreç aslında bu. (Ama, anlaşılması daha kolay olduğundan, şimdilik kullanmaya devam edeceğiz)