Anonymous, Occupy Wall Street, WikiLeaks ve yeni siyasi mücadele formatı

"Yeni Siyaset" hakkında 2007'de şöyle yazmıştık: "Küresel ısınmaya neden olan kapitalist yaşam biçiminin aşılması yolunda, kendine özgü yeni bir siyasallık türü önümüzdeki dönemde şekillenmek zorundadır." (tıklayınız
Şekilleniyor...
Günümüzde, Anonymous, Occupy Wall Street, WikiLeaks gibi hareketlerin en önemli ortak paydası, tüm klasik siyaset anlayışlarının (ve tabii parti farklılıklarının) ötesinde, insanları ortak bir yerde/paydada buluşturmasıdır. 
Bu yazı, o ortak paydaya ve yeni siyaset anlayışına değinmeyi amaçlıyor.


Postpolitika...
Bu blogda "Postpolitika" kavramını daha önce (negatif ve pozitif anlamda) kullanmıştık. Negatif anlamda Postpolitika, Colin Crouch'un "Postdemokrasi" kavramına yaslanır ve demokrasiye özgü "politika yapmak" ediminin sistem içinde nasıl yozlaştığını ifade eder. Pozitif anlamda ise 'Postpolitika' kavramını, klasik politikanın sınırlarını aşan yeni ve özgün bir siyaset anlayışı anlamında kullanıyoruz. Ama her iki durumda da, klasik politika sonrası (postpolitik) bir anlayışlar bütününe dikkat çekmek zorundayız. 
Anonymous, Occupy Wall Street, WikiLeaks gibi yeni tip siyasi hareketler/gruplar, işte bu postpolitik bozulmaya karşı yeni postpolitik alternatif oluşuklardır. Postdemokrasi dönemine özgü yeni kalitede siyasi hareketlerdir ve yapıları gereği, şekilsel demokrasiyi de takmazlar. Bunu, devleti ti'ye alan Anonymous/RedHack eylemlerinde çok açık bir şekilde görüyoruz.
Bu yazıda sözünü edeceğimiz ve esasen Occuppy Wall Street hareketi üzerinden inceleyeceğimiz yeni siyasi mücadele formatı, sadece 'Yeni Siyaset' veya (olumlu anlamda) 'Postpolitika' da değil, 'Anti-Politika' olarak da nitelenebilecek özellikler taşıyor. 
Occupy yeni formatının, bir 'Hareket' olarak, önce Arap Baharı'yla göründüğünü düşünüyorum. Occupy Hareketini, Arap Baharı tetiklemiştir ve Occupy hareketi, sadece bir Amerikan veya Avrupa hareketi değil, yeni bir siyaset kalitesidir ve büyük basın tarafından küçümsenip marjinal bir şeymiş gibi tanıtılması da -bu yüzden- "anlaşılabilir" bir şeydir -çünkü sistemin hakim güçleri arasında paniğe neden olmuştur. 1968 Hareketinden oldukça farklı (ama onunla akraba) olan Occupy hareketinin yayılma potansiyeli, eski hareketlerden hem daha büyük (ve hızlı), hem de daha tehlikelidir, çünkü eski Sol anlayışlar gibi kısıtlı değil çok köklü bir bakış açısına sahiptir. Hareketin yukarıda gördüğünüz afişi, çok şey söylemektedir ve hareketin birleşik güçlerini de göstermektedir: Anonymous'un kullandığı Guy Fawkes maskesi, Kadınsı değerlerin gücü ve şu sloganlar: "(Kapitalist) çalışma biçimine Hayır", "(Ulus devleti yeniden üreten) Milli Eğitim'e Hayır", "(Sistemi ayakta tutan) Tüketiciliğe Hayır", "(Sistemin motoru) Bankalara Hayır."
Lenin'in Bolşevik partisi dahil, hiçbir Sol Parti, böyle köklü ve -artık gerçekçi- antikapitalist taleplerde bulunmamıştı ve bu yüzden de kapitalist sistem dahilinde oluşuklar olarak kalmışlardı.
Buradan, yeni hareketlerin ilk özelliğini buraya yazıyoruz: Bunlar, kapitalizm sonrasına doğru kapı açan 'Postkapitalist Hareketler'dir. Ve asıl sloganları da "Occupy Wall Street" falan değil, "Occupy the World"dür! 

Bir benzerlik üzerine...
Occupy Wall Street hareketinin bu yazıyı ilgilendiren en önemli pratik yanı, 1968 hareketi ile akrabalığı ve ondan farklılığı elbette. Türkiye'de eski Sol anlayışların ileriye doğru geliştirildiği bir dönemde yaşıyoruz. Ve Türkiye'deki gelişmeler de, dünyada bu yöndeki gelişmelere uygun bir seyir izliyor. 
1968'de, Club of Rome adlı bir gönüllüler grubu oluşmuştu. Sol ve devrimci hareketler hızla yükselirken, bu grup daha gölgede kaldı. Grubun popüler oluşu, ancak 1970'li yılların sonuna doğru, Sosyalist Blok'un fikren tamamen çöküşünden sonra yaşandı. İnsanlığın geleceği konusunda kafa yoran ve sistemin sürdürülemezliğini ilk kez çok yönlü bir şekilde gösteren bir kollektif kitap yayınladılar. "The Limits to Growth" (Die Grenzen des Wachstums) kitabının elden düşme halini ben Berlin'de, üniversite önündeki sergilerden birinden aldım ve okumadım! (Çünkü bin sayfalık kalın birşey. Küçük puntolu harflerle basılmıştı, gözüm korktu. Ama kitabın arabaşlıklarını okumak da yetiyordu zaten.)
Bu kitap daha sonra tam 30 dile (Türkçeye de) çevrildi ve dünyada 30 milyon adet satıldı. Grup pek de ünlü olmadı. Ama kitapta savundukları fikirlerden, "Nükller Enerji Karşıtı Hareket" sonra da Avrupa'nın "Yeşiller Partileri" doğdu. Kitabın etkisi asıl 1980'li yıllarda görüldü. Bu grubun tezleri, bugün de geçerliliğini sürdürmektedir ve şudur: "Ekonominin sürekli büyümesine dayanan bir ideolojiye 'sadık' kalındığı sürece, insanlığın geleceği tehlikededir."
Occupy Hareketi, bu temel fikirden farklı birşey söylemiyor, ama eskiden marjinal veya küçük gruplar tarafından söylenen bu fikirleri çok geniş bir kesime ulaştırıyor ve orada yankı bulmasını sağlıyor -bunun için de internette sosyal medyayı kullanıyor.


Bir benzeMEzlik üzerine...
Sosyalist Blok'un çöküp Sol'un önemli ölçüde zayıfladığı ve etkisini yitirdiği 1990'lı yıllarda daha çok Çevreci hareketler halinde etkili olan -sisteme nisbeten eleştirel yaklaşan- kesimler, esasen Liberal dönemden kalma eski Küçük Burjuva entelektüel çevrelerdi ve bunlar çok küçük bir azınlığı teşkil ediyorlardı. Çoğunluk, "Orta" ilan edilen ve her siyasi iktidar tarafından savunulan (esasen eski Sağ'ın devamı) neoliberal ekonomi politikaların peşine takılmıştı. Zira "Sosyalizmin iflas ettiği, Batılı Demokrasinin (yani Liberal Kapitalizmin) tek muzaffer rejim olduğu" fikri, kafalara kazınmış görünüyordu. Reel Sosyalist rejimin aslında kötü bir kapitalizm türü olduğu ve "Sosyalizmin çöküşü" denen şeyin, aslında kapitalizmin solumtrak cinsinin çöküşü olduğunu söyleyenlerin sesi çok cılızdı -hiç duyulmadı.
Ama 1968 Hareketinden farklı olarak Occupy Hareketinin harekete geçirdiği çevreler, sadece (küçük Burjuvazinin devamı) eğitimli kesimler ve öğrenciler değil, "Beyaz yakalılar" tarafından da benimsendi; ve yalnız onlar değil, sendikalar, meslek kuruluşları, sistem dışında kalmış işsizler/evsizler tarafından da benimsendi. 1968 Hareketi, daha çok bir entelektüeller hareketiydi. Kapitalist sistem, bugünkü gibi bir sistem krizi yaşamıyordu. Occupy hareketi, gerçek bir sistem krizinden doğdu ve "öldü!" sanılan Sol'un (ve Sola yaslanan yeni düşünür gruplarının) son yirmi yıldır geliştirdikleri birçok yeni fikri içselleştirmiş görünüyor. Mesela Türkiye'de henüz hiç kimsenin ilgilenmediği (veya anlayamadığı!) "Çalışmaya karşı olmak", Kapitalizmin Sol cenahtan 'Emek' diye adlandırdığı, ve Marx'ın 'Ücretli iş' dediği "Çalışmak" biçimine karşı çıkmak türünden fikirleri içselleştirdi Occupy. (Sadece bunu bile kendi açımdan bir zafer sayıyorum!) 
Bu açıdan Occupy Hareketi, hem postpolitik bir harekettir, hem de yeni kapitalizm eleştirisi anlayışına uygun bir harekettir, çünkü ittifak kurmak konusunda eski tip "sınıfsal!" sınırlar tanımaz ve kapitalizme karşı bütüncül bir itiraz anlayışına sahiptir. Eski Solcular "(kapitalist) Emek"i yüceltedursunlar, Occupy Hareketi buna da karşıdır ve 1968 Hareketiyle arasındaki önemli farklardan biridir. Occupy Hareketi ve türevleri, sahici anlamda kitlesel anonim hareketlerdir ve postkapitalist döneme özgü -sonradan geliştirilmiş- yeni kapitalizm eleştirisini sahiplenirler. (Yeni Kapitalizm Eleştirisi'nin ana hatları konusunda bu blogda Bkz: "Marx'tan geriye kalan" tıklayınız)


Yeni siyasi mücadelenin ana hedefleri ve ortak paydası...
Arap Baharı, hareketin asıl başlangıç yeri olduğundan, biraz da oradan bakmakta fayda var. Yerel hedefler elbette farklıdır ama Anonymous'dan Tunus'a Mısır'a, oradan New York'da doğan Occupy hareketine ve WikiLeaks'e kadar yeni hareketlerin ilk hedefi: 'İnsan Haysiyetine Uygun Bir Yaşam'dır.
Arap Baharı'nın ana fikri, daha insanca bir yaşam için tek adam diktatörlüklerine karşı çıkmaktı. Çok geniş kesimler tarafından benimsenmesi de, klasik politika ötesi bir hareket olması sayesindedir.
Occupy Hareketi'nin hedefleri de, önce, neoliberal dönemde ortaya çıkan muazzam sosyal eşitsizliklere karşı çıkmaktır. Bu yeni durumdan etkilenen bütün kesimler tarafından -siyasi parti yandaşlıklarının ötesinde- desteklenmesi de bu yüzdendir. Aynı temel anlayışlar, Anonymous ve WikiLeaks tarafından da benimsenmiştir. Zaten bunlar aynı şeyin çeşitli adları ve versiyonlarıdır.
Bence bu hareketlerin en dikkat çekici yanlarından biri de, (şekilselleşmiş) "Demokrasi"ye karşı çıkmalarıdır -ki hem 1968 Hareketi, hem de son yıllarda Demokrasi'yi adeta kutsayan (neo) liberal "Hareket"ten tamamen farklıdır -ona sert bir tepkidir. Bunu biraz açıklamalıyız.
Yazının başında, Postdemokrasi'den bahsettik. Türkiye'deki AKP iktidarı, dejenere olmuş (sadece şekilsel) içi boşaltılmış kaba "Postdemokrasi"lere tipik örnektir. Benzerleri İtalya ve Fransa'da yaşandı. Colin Crouch, artık kült haline gelmiş "Postdemocracy" kitabında, bütün neoliberal demokrasileri 'Postdemokrasi' sayar ve sadece aralarındaki kabalık/incelik farkından bahseder.
Occupy Hareketi ve türevleri, "kutsanmış/dokunulmaz" demokrasinin meşruiyetini ve karar mekanizmalarını sorgular.
Bu çok önemli bir konudur ve asıl kökeni de 'Ekonomi Demokrasisi' diye adlandırabileceğimiz bir anlayışla/taleple ilgilidir. Yatırımlara, toplanan vergilerin nasıl kullanılacağına birkaç politikacının değil, halkın karar vermesi ana fikrine dayanır.
Yeni siyasi mücadele biçimi ve gruplarının asıl ortak noktası: Gelecek Korkusu'dur. 
Demokrasi, kitlelerin sorunlarına çözüm bulamıyor. 'Ekonomi Demokrasisi' diye birşey olmadığından, iktidarlar yolsuzlukları (ve iktidarların kendi yandaşlarını zengin etmesi) önlenemiyor -tam tersine afet boyutlarında. Halkın/kamunun vergilerinden toplanan para, amaç dışı kullanılıyor. Mesela Türkiye'de son 12 yılda 28 milyar Dolar deprem vergisi toplanmış. Bu paraların nereye harcandığı bilinmiyor. 'Ekonomi Demokrasisi' (veya 'Ekonomik Demokrasi') anlayışına tamamen ters -hatta zıt bir durum.


Occupy Hareketi ve türevlerinin 68 Hareketi'nden öğrendikleri ve onu aştıkları noktalar...
Eskiden teksir makinaları vardı. Ben bu aletin son versiyonuna eriştim! Mor ispirtoyla çalışıyordu yanılmıyorsam. Bir kolu vardı. Teksir kağıtları bir silindirden geçer, daktiloyla yazılmış kalıplar da bildiriyi teksir kağıdına basardı. En ilkel bildiri basma yöntemi!
Şimdiki bildiriler, Anonymous'un ve mesela RedHack'in geliştirdiği şekliyle internette bir resmin üzerine girilmiş kısa cümleler olabiliyor. Anonymous'un, 2005'de "Lolcats" döneminde geliştirdiği bu yöntem, bütün dünyada benimsenmiş görünüyor. Eskiden teksir edilmiş bildirileri "abilerimiz" sokaklarda dağıtır, bunun için bir de dayak yerlerdi. Şimdinin yeni bildiri türleri, internetten bir "tık"la tüm dünyaya dağıtılıyor, üstelik anonim kalınabiliyor...
Occupy Hareketi'nin (ve önce Arap Baharı'nın) geliştirdiği eylem biçimlerinin başında, kamusal meydanların/alanların işgal edilmesi geliyor. Tahrir Meydanı'nı işgal edip oradan çıkmayan Mısırlılara bakıp, Wall Street'i işgal edip oradan çıkmayan Occupy Hareketi çok şey öğrenmiştir elbette. 68 Hareketi böyle birşeyi ne düşündü ne de yaptı! Eski Solcu devrimcilerin benzeri eylemlerinden en fazlası, bazı banka binalarını işgal etmek oldu -yakapaça dışarı atıldılar. Türkiye'de şimdiye dek hiçbir Sol grup, bir banka merkezini işgal etmedi -ama soygunlar yaptılar. Aradaki nitel fark; bir sistemin işlemesini engellemekle, o sistemden kanun dışı da olsa faydalanmak arasındaki farktır. Neoliberal dönemde bankalar özellikle Amerika'da çok can yaktılar. Bankalara ev kredisi borçlarını ödeyemeyen çok sayıda ailenin ipotekli evlerine el kondu. Kredi kartları borçlarının yol açtığı yıkım da buna dahil oldu ve son krizle birlikte finans sistemine karşı muazzam bir öfke oluştu. Böyle birşey eski 68'li Sol'da görülmemişti.
Anonymous, WikiLeaks ve Occupy Hareketi'nin uyandırdığı en önemli konu, burada bin kere yazdığımız 'İnsani Değerlerin Yükselişi'dir. Komşusu açken tok duramamak. Haksızlıklara karşı isyan etmek. Birden mahvolan ailelerin yanında durmak. Açgörlü arsız bankaların ve hırsız yolsuz politikacıların kurbanı olan herkesi (kim olursa olsun) korumak. Siyasi ayrım yapmadan, sistemin kurbanı olan herkesin yanında olmak.


Yeni Hareketlerin örgütsel/mücadele kuralları...
Bu yeni anlayış, "Ben" anlayışına karşı "Biz" anlayışını ön plana çıkarıyor (Konuyu burada inceleyeceğiz). Mutlaka örgütleniyor, sosyal medyayı, bu yeni gevşek/değişken örgütlenme biçimi için kullanıyor. Bütün grupları ve çevreleri, yukarıdaki en temel talepler ve korkular temelinde tek bir cephe haline getiriyor.
Yani siyaset anlayışında önder yok. Hareketlerin kişilerin adıyla anılmasına veya bir kişinin önder olmasına kesin karşı çıkıyor. Bunun somut ifadesi de anonim olmak. Gruplarda da eğer önderler ortaya çıkarsa bunlar sadece bir süre için kabul ediliyor ve hemen değiştiriliyor. Sürekli bir kişinin önderliği kesinlikle kabul edilmiyor. "En iyi örgütlenme, sonunda gereksiz hale gelen örgütlenmedir" anlayışına uygun bir yöntem: Sosyal medya. Orada örgütlenmeler -gerektiğinde- ortaya çıkıp yeniden dağılıyor veya değişip yeniden şekilleniyor.
Ana bütünün parçalanmasına, eskiden Sol'da yaşandığı gibi bölünmelere müsamaha yok. Bölünmeler, ancak fonksiyonel bölünmelerse ve bütüne (yukarıda ifade edilen temel hedeflere) ters değillerse kabul ediliyor. Gruplar bu nedenle bütünün otonom parçaları gibi hareket edebiliyor.
Temsili demokrasiye kesinlikle riayet ediliyor. Kendi özgün fikri ne olursa olsun, bütünün içinde yer alan her gruplaşma kendi fikrini aynen savunup temsil edebiliyor. Ortak fikirlerde uzlaşıp herkesin o fikirleri savunması tipi bir Konsens demokrasisi değil, Doğrudan (temsili) demokrasi işliyor.
Hareketin şimdiki yeni aşaması, bir ortak altyapı oluşturmak. Mesela hukuki işlere gönüllü bakacak avukatlar, dünya çapında hareketin üyelerinin karşılıklı gidiş-gelişlerde ve gösterilerde yararlanabileceği temel barınma/yiyecek/hukuk vs. hizmetleri.
Occupy Wall Street'in en önemli düşünürü antropolog David Graber, bir talepte bulunmamanın daha büyük bir güç olduğunu söylüyor. (Geçen hafta yayınlanan bir söyleşisine ve fikirlerine değineceğiz)
Yeni Hareketler, eski Sol'un pek yapamadığı üzere, çalışanlara ulaşmak konusunda çok daha başarılı ve bunu geliştireceklerinin işaretleri de mevcut. Entelektüel eski Sol hareketlerden farklı olarak, halkın ve gençliğin dilini konuşuyorlar. Bu da halkın sempatisini kazanmaları ve halkın içinde varolmaları açısından önemli bir faktör.