Kitabi hayatlar ve İstanbul'un en büyük sahtecisi Konstantinos Simonides

Kitap nedir?
Aslında ilk soru bu...
Bu yazının, kitap denen şeye bir övgü olacağını düşünüyorsanız yanılıyorsunuz! 
Bu diyarlarda, yazılı kitap kültürünün insandan neler götüreceğini ilk derinlemesine düşünen Sokrates olmalı. Onun talebesi Platon, hocasının fikirlerini bir diyalogda (Phaidros) şöyle ifade eder: 
"Çünkü yazının icadı, öğrenen ruhlara, hafızanın ihmali üzerinden, unutkanlığı aşılayacaktır. Yazıya güvenerek, sadece dışarıdan etkiyen harfler/işaretlere güvenecekler, içlerinden doğrudan birşey hatırlamayacaklar." (Detlef Bluhm "Von Autoren, Büchern und Piraten" Düsseldorf 2009)
Yazının, insanlara dışarıdan birşey dikte edebilme gücü ve unutkanlaşan insanların kendilerine değil, okuduklarına inanmaları tehlikesi, ikibinbeşyüz yıl önce ancak bakadar iyi ifade edilebilirdi her halde.
Bundan dörtbin beşyüz küsür yıl önce Mısır firavun mezarlarına konulan, belli bir konuda uzun metinler içeren ilk papirüs rulolara kitap diyoruz. Bu ilk kitapların ilk konusu, yolunu şaşırmadan ölüler diyarına gidebilmek için ölülere öğütlerdi. Sokrates, yazılı kültürün yaygınlaşmasını eleştirilirken, Mısır'da hemen her zengin mezerına böyle kitaplar konmaya başlanmıştı ve bu kitaplardan her biri, bir Mısır'lı rahibin yıllık kazancının yarısı kadar bir değere sahip olduğu bilindiğine göre, demek ki bu işin ticareti yapılmaktaydı...
"İtinayla ölüler kitabı yazılıp resimlenir, mezarınıza konur!"
Antik devrin Rumları gerçekten de ilginç bir millet... 
(Hristiyanlık öncesinin Rumlarına Grek veya Yunanlı demek daha doğru olsa da, biz 'Rum' demeyi tercih ediyoruz
Bu yörede bilinen ilk edebi yazılı eser Homeros'un İlyada ve Odisseia'sı. Yani ilk o zaman, "anonim" şiirler (nazım) anonim olmaktan çıkıp, bir yazarın eseri olarak kabul görüyor. İlk sahtecilik ve intihal olayı da o zaman yaşanıyor. Thestorides diye biri, Sakız adasına gelip, Homeros'un o muhteşem uzun şiirlerini "benim" diye sunuyor millete. Ünü iyice yayılıp Homeros'a kadar ulaşınca, Homeros Sakız adasına geliyor ama, bu tip, Homeros adaya gelmeden kirişi kırıyor. Demek ki başkasının fikri/sanatsal yaratısına saygı diye birşey de oluşmuş. Bu konulardaki anonim düşünce, "Sanat herkese aittir" düşüncesi Rum dostlarımız arasında ortadan kalkmış. Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bir yana bırakmayıp, iki örnek verelim. Asya göçebe kültüründen kaynaklanan ve kaplumbağa kültünü esas alan 'Dönüşümler Kitabı' Yi Ching ve Lao Dzı tarafından yazıldığı iddia edilen 'Dao De Ching' kitapları, yüzyıllar içinde (belki de binyıllar içinde) sürekli yenilenip güncellenerek ve mükemmelleştirilerek günümüzdeki halini almışlardır.
Bir kitabı yazarsınız, bitirirsiniz. Basıldığı anda o kitap fix yani değişmezdir. Kitabın böyle bir konserve özelliği vardır. Ama Dao De Ching, sürekli yeniden ezberden okunmuştur ve ezberlerde ustalar, bazı yerleri değiştirmişlerdir. Sözlü edebiyatın/kültürün özelliğidir. Yaşayan, canlı bir edebiyat türüdür. Çinliler, Dao De Ching'i sürekli yenilerken, bunu yazıyla da desteklemişler.  Şimdi bu özelliği yeniden -internet çağında- yaşıyoruz. Bu blogdaki yazıları sonradan değiştirmek, yeniden değiştirmek, yeniden yazmak mümkün. Kitap çağının, sözlü kültürün avantajlarını yeniden kullanmaya başladığı yeni bir aşamaya doğru ilerlediğimizi söyleyebiliriz.
Şimdi kısaca Bergama'daki kütüphaneye uzanalım. Yıl M.Ö. 2200 gibi. Ve loş binaya giderken içinden geçtiğiniz kitap pazarı, Eminönü'ndeki Mısır Çarşısı gibi baharat kokuyor olmalı. Papirüs bozulmasın, haşerelerin gazabına uğramasın diye sedir ağacı yağıyla korunuyor -ve bir de safranı unutmayalım tabii. Uzun papürüs, silindir şeklinde düz bir dala sarılıyor. Papirüs'ün uç kısmı, (yani kitabın başı) parlatılıp boyanıyor ki çabuk tiftiklenmesin, yırtılmasın. Ve bu rulolar heryerde. Bergama o zaman öyle büyütmüş ki kütüphanecilik ve kitap ticareti işini, Mısır'ın sonunculardan ürkek firavunu, Anadolu'ya kitap ticaretini yasaklamış mesela!
İşte bugün bildiğimiz kitap formatını ilk o zamanlar Rumlar icad ediyorlar. Tabii önce perşömen kağıdını icad ediyorlar ve ciltli kitaplar ondan sonra görünmeye başlıyor. Bu arada papürüs devri M.S. Üçüncü yüzyıla kadar sürüyor. Ancak ondan sonra, esasen İncil'in bir kitap olarak (elle) yazılmasıyla, kitap formatı tutuyor. Yeni kitap formatına 'Codex' diyorlar. Bilinen en iyi korunmuş ilk 'Codex' örneği, 347 sayfalık 'Codex Sinaicitus' elbette bir İncil (Yeni Ahit) aynı zamanda.
Aydınlanma devri ile birlikte Avrupa'da önce bir Mısır, sonra da Eski Yunan furyası estiği malum. Eski Yunan'dan kalan herşeyin kolleksiyonerler tarafından anında satın alındığı, adeta yağmalandığı 19'uncu yüzyılın ikinci yarıları...
Konstantinos Simonides, 1821'de Datça'nın hemen karşısındaki Sömbeki (Simi) adasında doğuyor. 1837'de bir tanıdığının basınevinde çalışırken, bir manastırın yöneticisi konumundaki amcası Benedictos'un yanına gidiyor ve eski yazıtları ilk kez manstırda görüyor. Papirüs rulolar, eski Codex'ler, Mısır hiyeroglifleri ve daha birçok şey!
Simonides'in ilk sahtecilik denemesi, 1850 yılında...
Antik çağlardan kaldığını iddia etiği bir yazıtı, İon denizindeki bir adanın tasfirinin sahte olduğu ortaya çıkıyor. Simonides hemen İstanbul'a geliyor ve asıl "iş"ini burada icra etmeye başlıyor!
Simonides'in, Abdülmecit döneminde, bazı Büyükelçiler ve Paşaları ikna edip Hipodromda kazı yapmak iznini nasıl aldığı bilinmiyor. Zengin biri olmadığına göre, ikna kabiliyeti yüksek olmalı. 
1853'de Londra'da ortaya çıkıp hakiki ve sahte el yazmalarını İngilizlere satmaya çalışıyor. İki yıl sonra da Leipzig'de sahte Mısır yazıtları satmaya çalışıyor. Sahte oldukları anlaşılınca da kaçıyor. Şimdi sıkı durun...
Konstantinos Simonides'in sahte veya orijinalleri değiştirerek Avrupalılara sattığı "iş"lerinin sayısı binlerle ifade ediliyor. Almanya'nın büyük doğabilimcisi Alexander von Humboldt, bu "gizemli" adama saygı duyulması gerektiğini söylüyor. Evet, elimizde 1894 yılından kalma sadece bir tek resmi bulunan bu gizemli adamın azmi şaşırtıcıdır. Ve bu ne geniş kültürel, teknik bilgidir ki, eski Yunan çağının diliyle, Bizans döneminden olmadık eski kitaplar yazabilsin, çeşitli yazı tekniklerine -hem de sadece Rumca değil, eski Mısır ve diğer yerel dillerin yazılarına hakim olabilsin...
Simonides'in bir arkadaşı onun hakkında şunları söylemiştir: "Simonides, modern alışkanlıklar, gelenekler, diller hakkında çok kısıtlı bilgiye sahip. Ama iki-üç bin yıl önce dünyada yaşamış insanların kendi aralarındaki ilişki ve ifade biçimlerini çok iyi biliyor. Bugünün dünyası ve fikirleri konusunda bir çocuk kadar saf." (Bkz.: Rüdiger Schapper "Die Odyssee des Fälschers" Münih 2011)
Simonides bir noktadan sonra öylesine mükemmel oluyor ki, artık neyik gerçek neyin sahte olduğunu anlamak imkansızlaşıyor. Hem de bugünün teknolojisi için bile...
Adını bazı eski Yunan eserlerinden bildiğiniz, ama tüm eserleri kaybolmuş yazarları o yeniden keşfediyor. Oturuyor, onların adına -sanki onlar yazmış gibi- eski papirüslere kitaplar yazıyor. Avrupalılar ayağa kalkıyorlar ve hemen alıyorlar! Bir zaman sonra sahte olduğu ortaya çıkıyor belki -ama hepsi mi? Elbette Hayır. Simonides hayaleti, kolleksiyonerlerin korkulu rüyası olmayı sürdürüyor. Simonides sahteciliği, Eski Yunan heykelcikleri yapmaya kadar götürüyor. Ve bunlar güzel heykeller! Ancak iyi uzmanların sahte olduğunu anlayabileceği türden şeyler.
22 Şubat 2008'de Times Literary Supplement gazetesinde manşet: "Simonides yeniden vuruyor!" M.Ö. 100 yıllarında yazılan onbir ciltlik Efes Artemidor yazıtı'nın ele geçirilmiş sadece birkaç sayfası bulunuyor müzelerde. Artemidor hakkında bilgiler de ikinci elden şeyler. Strabo adlı bir gezgin, coğrafyacı Artemidor'dan uzun alıntılar yapıyor. Strabo'nun uzun anlatılarından büyülenenler, kitabın aslında Simonides tarafından yazıldığını anlayınca ne yapmışlardır acaba?!.. 
Bu eski papirüs, elden ele geçerek nihayet Torino'ya bir büyük bankanın mülküyetine geçer. Eski çağlar konusunda uzman Luciano Canfora, eski papürüs'ün üzerine sonradan yazılmış sahte bir yazıt olduğunu söyler. Ama ispatlaması hiç kolay olmaz. Kullanılan mürekkep, doğal yollardan ikibin yıl önce elde edilen mürekkeplerin terkibiyle aynıdır. Yazı stili, dönemin yazı stilidir. Ama içerik... İşte Simonides burada bazı hatalar yapmıştır. Bankayla papaz olan uzman, bu sahte eser hakkında beşyüz sayfalık bir de kitap yazar! Banka, elindeki 2.6 milyon Euro "değerindeki" eserin, orijinal olduğunu iddia ediyor.
Kitaba olan düşkünlük, kitaba şartsız inanç, belki şimdi iyi birşey sayılıyor, ama Sokrates'in 2500 yıl önce görüp gösterdiği gibi, hafızanın tükenişi ve "dışarıdan etkiyen harfler/işaretler"in insan üzerinde bir tür hegemonya kurma olasılığı ve "bazılarının okuyup okuyup bilgiç kesilmesi" tehlikesi, o zamandan bu zamana vahim boyutlara ulaşmış durumda.
Simonides'in bizzat kendisi, kitap kültürüyle geçilmiş en büyük dalgadır aynı zamanda... 
Simonides, bu yüzden önemlidir... 
Arkadaşına şöyle demiştir: "İnsanlar, içinde sadece ama sadece gerçeğin yazdığı kitaplar yayımlamak isteselerdi, Homeros ve Herodot'u da yayımlamazlardı, zira bilindiği üzere onların kitaplarında gerçek olmayan o kadar çok şey vardır ki."
Simonides giderek bir tür efsaneye dönüşmüştür. Bugün özellikle onun sahte eserlerinitoplayan kolleksiyonerler var. Çıkardığı "iş"in mükemmelliği tartışılmaz. Ama o aslında kimdi? İşte bunu bilen yok. Onun hakkındaki bilgiler oldukça kıt malesef.