Auguste Comte ve dünyanın başkenti İstanbul


Önce, bu ilginç adam hakkında birşeyler söylemek gerekiyor...
Auguste Comte 1798'de Montpellier'de doğdu. Napoleon'un İmparator olmasından iki yıl sonra 1816'da, öğrencisi olduğu elit okul Ecole Polytechnique, çıkan bir öğrenci ayaklanması nedeniyle kapatılınca, tıp okumaya başladı. Hayatının ilk virajını hızlı alan Auguste Comte, Fransız İhtilali'nin ideallerini savunan bu okuldan ayrıldıktan sonra, ailesi başta olmak üzere tüm katolik ve de monarşik fikirlerle fevkalade kavgalı biri haline geldi. Fena halde felsefe tutkunu genç adamın listesinde Hume, Kant'tan tutun da Montesquieu'ye kadar aydınlanmacı bütün ünlüler yer almaktaydılar. 1822'de, "Plan de traveaux scientifiques nécessaires pour réorganiser la société" adlı felsefi kitabını yayımladı. Pozitivizmin köşetaşlarından biri sayılan kitabını kaldırıp bir kenara atalım, bu arkadaş son derece kibirli, kendini beğenmiş, vükela türünden bir ükela, ateşli bir konuşmacı, yani çenesi düşük biriydi (hep öyle olurlar). Evini, elaleme allemelik taslamak ve konferanslar vermek için bir seminer salonu gibi kullanıyordu. 1826'da, psikolojik sorunları nedeniyle akıl hastanesine sevkedildi, bir yıl sonra da intihara teşebbüs etti.
Onun kendini yeniden toparlamasına yardım eden kadın, eski bir fahişe olan karısı Caroline Massin olmuştur. Auguste Comte, onun sayesinde yeniden çalışmaya ve seminerler vermeye yeniden başlamıştır. Daha 1838 yılında "Sosyoloji" terimini tarif etti ve kullanmaya başladı. Evli olduğu süre zarfında hazırladığı temel eseri, yedi ciltlik Cours de philosophie positive'i 1842'de tamamladı. Sonra, Paris'te bugünkü Comte Müzesi binasında Astronomi dersleri vermeye başladı... Naif pozitivizmi, hem birçok önemli bilim adamına/kadınına (Marie Curie) ilham vermiş hem de eleştirilmiştir (Max Planck). Comte, sosyolojiyi, bütün bilimlerin anası haline getirmek istemiştir ama getirememiştir. Arkadaş, "İlerleme" fikrinin 20'inci Yüzyılda saplantıya varacak ölçüde  abartılmasının da ilk müsebbibidir. Onun sloganı "Düzen ve İlerleme" (Ordem & Progresso), Brezilya bayrağındaki Dünya kuşağının üzerinde yazar.
Şimdi de Auguste Comte'nin bizi de ilgilendiren yanı...
1844'ten itibaren Auguste Comte'nin büyük yakınlık duyduğu bir kadın var. Platonik bir aşkla bağlı olduğu Clotilde de Vaux iki yıl sonra ölünce, garip bir dindarlık türü geliştiren Comte, kendini yeni bir dinin peygamberi ilan eder! Adına "İnsancıllık/hümanizm dini" (religion de l'humanité) denen dinine yandaş toplamaya başlar. İngiltere, Fransa, İsveç ve Amerika'da dinini savunan gruplar kurar. Auguste Comte, İslam dinine ve onun Peygamberi Hz. Muhammed'e büyük yakınlık duyan biridir. Kendine özel din kurmak türünden saçmalamasaydı, İslam dinini seçebileceği de söylenebilir, çünkü İslam hakkında büyük hayranlık ifadeleri malumdur.
Auguste Comte, "Kutsal Lig" adı altında, Hristiyanlığı, Müslümanlığı ve Museviliği birleştirmeyi hedeflemekteydi. "Diğer peygemberler arasında benzersiz" ilan ettiği Hz. Muhammed'i, bir disiplin ve güçlü irade timsali sayar.
Kendi dininin başkentini Paris ilan eden Auguste Comte, tıpkı Müslümanların Mekke'ye dönerek dua etmesi gibi, kendi dininden olanların da Paris'e dönerek dua etmelerini istemiştir. Paris'deki baş mabedi de Notre Dame kilisesidir. Auguste Comte, dininin bayrağını da, İslam'dan esinlenerek 'Yeşil' seçmiştir. Hatta bu rengi abartıp, tüm kitaplarının kapaklarının yeşil basılmasını da istemiştir! Daha sonra kurmayı planladığı partinin adı nedir? Tabii ki "Yeşiller" partisidir (bugünkü Yeşiller ile hiç alakası yok).
Auguste Comte, geleceğin dünya politikasının nasıl olacağına kafa yormuş ve ilginç sonuçlara varmıştır. Bir çeşit globalleşmenin gelecekte kurulacağını düşünmüştür ve mesela "Büyük Garb Cumhuriyeti" adı altında Avrupa'nın birliği fikrini ortaya atmıştır. Bu birleşik cumhuriyetin merkezi Paris olacaktır. Ama asıl amaç, Garbi Cumhuriyet ile Şark'ın birleşmesidir.
Auguste Comte, ilerleyen dönemlerde Paris'in önemini kaybedip Konstantiniye'nin önem kazanacağını ve Şark ile Garb'ın İstanbul'da birleşeceğini öne sürmüştür. Auguste Comte, Avrupa uygarlığına başkentlik ettiğini düşündüğü Atina, Roma ve Paris'in ardından İstanbul'un Avrupa uygarlık başkenti olacağını söylemiştir. Geçen yıl İstanbul, Avrupa kültür başkenti olmuştu, ama iktidarın kültür ve sanatla uzaktan yakından pek ilgisi olmadığı için, önemli fırsat önemli ölçüde heba edildi. Auguste Comte, "Gerçek Sonsuz Şehir" diye adlandırdığı İstanbul'un, ileride, Şark ile Garb'ın buluştuğu dünya başkenti olacağını söylemiştir. İstanbul, bu potansiyele elbette sahiptir. Ama İstanbul'u, kültür-sanat fukarası sonradan modernleşmeci türbanlı vasat erkekler yönetmeyi sürdürdükçe, şehrin bir uygarlık başkenti olması mümkün değildir. Auguste Comte'nin hayranı olduğu İstanbul, 21'inci yüzyılda bir başkent olabilir -ama siyasi bir başkent değil. Siyasetin ve ekonominin (ve sosyolojinin!) yeniden tarif edileceği önümüzdeki dönemde İstanbul, bir kültür ve uygarlık başkenti olmaya adaydır. Auguste Comte, din işlerinde yanılmıştır belki -ama bu konuda yanılmamıştır.