İstanbul'un yağmurundan kaçıp, İzmir'de doluya tutulmak!..

"İstanbul olmasa, bu ülkede yaşayacağım şehir, büyük bir ihtimalle İzmir olurdu..."
Bunu söyleyen çok. (Ben de söylüyordum!)
İzmir'e geldiğinizde, Orta Avrupa'da bir yere gelmiş gibi oluyorsunuz. Şehir, birçok Avrupa şehrinden çok daha güzel ve düzenli. Halk -özellikle kadınlar- muhafazakar yaşam biçiminden uzak, çok daha rahatlar burada. Daha, üçüncü sohbette anlıyorsunuz. Kordonboyu'nda ilerleyen saatlerde lokantaları dolduran insanlar, içtikçe sanki daha ağır başlı oluyorlar. Neoliberal "Müslümanlar"ın aklına sadece içki ve seks gelse de, burada konular çok farklı. Sohbetler ustruplu. Sözler tartılarak söyleniyor...
(İstanbul'un heryerinde böyle değil. İzmir'de kadınlarla erkeklerin birarada eğlenmesi çok daha doğal, uygar ve komplekssiz)
Genel görüntü, gerçekten çok güzel... 
Ama burada, daha önce hissetmediğim, beni sıkan yeni birşey var...
Ve, güzel İzmir'i ve İzmirlileri tenzih ederek, beni rahatsız eden şeye burada değinmeliyim:
 
İzmir'de sanki çok fazla "
Spießbürger" var!
Bu sözün Türkçe karşılığı malesef yok. Sözlüklere, Türkçe "dar kafalı insan" falan diye yazmışlar. -Tek başına yetersiz bir açıklama...
Tanımına gelmeden önce, kestirmeden şu kadarını söyliyeyim:
Mesela Kordon Boyu'nda, sanatçı falan da olsa salaş giyinmiş (veya farklı görünen, orijinal!) bir tek kişi bile görmedim!.. Neredeyse herkes marka cicilerini giyinip, kravat takıp gelmiş gibi!..
Burada bir tür
(Prada, Chanel, Luis Vuitton veya taklidi) kılık kıyafet yönetmeliği hüküm sürüyor sanki!.. 
Şimdi birçok tipin, "İyi ya işte daha ne?" dediğini duyar gibi oluyorum!.. 
(Öyle diyenlerin, yazının devamını okumasına gerek yoktur!)
Özellikle sadece ve sadece Avrupa'da, Amerika'da ve Türkiye'nin batısında tatil yapan, Ankara'nın doğusunu Afganistan sanan ve üstü kirlenir diye oralara gitmeyi asla düşünmeyen, domateslerin no frost buzdolaplarında mı yetiştirildiğini soran çocuğuna, bilgiç bilgiç "Hayır yavrum olur mu hiç" diyen, ama ömründe dometes fidesi görmemiş olan- iyi yontulmuş eğitimli  birörnek maun kafalılara "Spießbürger" deniyor!.. 
(Bu biraz sert oldu!..)
Yukarıdaki cümle neden bu kadar sert?!..
Cevap: Çünkü
"Spießbürger"liğin hakim olduğu -biteviyeliğin ve "normal"in diktatörlüğü sayabileceğimiz- bir toplumda, olunsa olunsa en fazla kaliteli tüketici olunabilir. Hiçbir çıkıntıya sahip olmayan -toplumun "normal!" konvensiyonları dışına çıkmayan- cicili bicili biteviye tüketici olmakla yetinen "saygın vatandaş",  asla yaratıcı ve orijinal olamaz. Bu doğasına aykırıdır. Muhafazakarlığın seküler halidir. Daha önemlisi, özgürlüğünü konforuna kurban etmiş bu anlayışla, sağlam bir özgün kültür/sanat ruhu kurulamaz. İslamcıların (İslam'ın değil) süzme kültürsüzlüğünün alternatifi, kültür tüketicisi "Spießbürger"ler değildir.
İstanbul'dan ayrılırken yağmur yağıyordu, İzmir'de sahiden dolu yağdı.
Bu da öyle birşey. 
(Spießbürger İstanbul'da, köşeli/kenarlı orijinal adamların yanına pek yanaşamaz. Kitap imzalatmak için veya "tanışmak" için falan kenarda bekler -çünkü tüketmekle "görevli" naylon bir sınıftır sadece. İzmir'de bunlar hem çok, hem de Spießbürger olmayı bir halt sanıyorlar!)