Sosyo-ekonomik bozulmada neoliberal İslamcılığın ve Kürtçülüğün rolü


Geçen yıldan beri giderek belirginleşen ölçüde Ortadoğulu bir tarz ve tını benimseyen Türk dış politikası, sadece Türkiye'de değil dünyada da tartışılıyor. Genel kanı, Türkiye'nin giderek Batı'dan uzaklaşıp yüzünü Doğu'ya çevirdiğidir. Türkiye'de muhafazakarlığın ölçüsünün iyice kaçtığı, ülkenin giderek islamcı ve Doğulu bir yer olduğu gibi sözlere itibar edenler az olsa da, ortada açıklamaya muhtaç bir bozulma var. Konu sadece Türkiye'nin yüzünü Batı'dan Doğu'ya dönmesi midir? Eğer öyle ise, bu Türkiye'nin tercih meselesidir ve kimseyi ilgilendirmez. Ama öyle mi?

Türkiye'de 1980'li yıllarda şekillenip 1990'lı ve 2000'li yıllarda 'altın' çağını yaşayan neoliberal dönemin tipik siyasi özelliğini, o dönemin 'yükselen yeni siyasi aktörleri'nin kendilerine verdikleri adlarından okumak mümkündü: Kürtler ve Müslümanlar... Sorunların kökeni olan ekonomiyi (kapitalizmi) hiç konuşmayıp onu 'demokrasi' adı altında kutsayan, sorunları etnik/dini kültürel kimlikçi ayrımlar üzerinden çözmeye çalışan kültürcü neoliberal dilin çözüm üretmesi mümkün değildi. Nitekim üretememiştir. Neoliberal kültürcü dil, kapitalizm/ekonomi ötesi tipik özelliğine uygun olarak sadece çözümsüzlük/nefret ve kutuplaşma üretmiştir. 2008 Ekonomik kriziyle birlikte neoliberal paradigma çöktüğünü söyleyebiliriz. Bunun nedeni, artık ekonomi konuşmak -hatta kapitalist sistemi sorgulamak- zorunluluğunun doğmasıdır. Buradan 'sorunların kökeni'ne, yani kapitalizme dönmek zorundayız.

Kapitalizme özgü para/değer ve ücretli iş sisteminin şehirlerin etrafına doğru yayıldığı ilk aşamasında, aynı parayı kullanmak ve ortak ticaret/iş dili çerçevesinde ortaya çıkan ilk kültürel homojenleşmelerin en güçlü olanları, ilk ulusların çekirdeğini oluşturdular. Bunun için uzun ve kanlı bir tarih yaşandı. Tabii modern kültür, sadece dil ve kültürden ibaret değildir. Modern kültür esasen, merkezini para ve işin teşkil ettiği yeni bir üretici/tüketici yaşam biçimidir ve insanı düşünsel bakımdan bile kapsayan (materyalist) özelliklere sahiptir. Uluslaşmanın başlangıcı sayılan bu sosyo-ekonomik gelişme ile, ulusal sınırlar dahilinde tek bir dil konuşan, tek bir para birimi kullanan, ortak tarih bilinci kurarak hızla homojenleşen ulus-devletler de ortaya çıktı. Bugün, kendi bünyesindeki tüm eski dilleri ve farklı kültürleri tamamen eriterek tek bir homojen modern kültüre sahip olmuş kapitalist ülke sayısı, yarım düzineyi geçmemektedir. Türkiye gibi sonradan modernleşmiş ülkelerde tam bir homojenleşme asla gerçekleşmemiştir, çünkü bu ülkeler nisbeten kısa bir süre dahilinde asla tam anlamıyla kapitalistleşememişlerdir. Üstelik 70'li yıllardan itibaren tersine bir gelişmeden, yani kapitalizmin bozulması sürecinden bahsetmek zorundayız.

Türkiye'deki modernleşme, çevresindeki birçok bölgeden çok daha başarılı oldu. Kapitalizmin liberal biçiminin ideolojisi milliyetçiliğin ve kooperatist kapitalizmin ideoljisi sosyalizmin, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaklaşık çeğrek yüzyıl boyunca dünyaya hakim olduğunu söyleyebiliriz. Bozulmanın1960'lı yıllarda başlayıp 1970'li yıllardan itibaren belirginleştiği görülüyor. Bugünün Ortadoğu, Afganistan, Orta Afrika gibi üretip/tüketmeyen ekonomisiz işsizlik bölgelerinin o yıllarda da kapitalizmin çok sınırlı bir şekilde işlediği yerler olduğu biliniyor. Üstelik, Filistin/Gazze de dahil olmak üzere bu bölgeler, Sovyet nüfuzu altındaki bölgelerdi. Liberal kapitalizmden çok daha ilkel olan kooperatist Sovyet kapitalizmi, çöktüğü Ortadoğu'da, Afrika'da ve Doğu Avrupa'da, modern tarihin ilk ekonomisiz bölgelerinin doğmasına neden olmuştur. Neoliberalizm, böyle bir enkaz devralmış ve daha öncesi gibi dünyanın tamamını kaplayan hale asla gelememiştir.

Türkiye'de neoliberal dönemde ortaya çıkan, etnik/dini kültürel kimlikçi akımlar hem sistemin bozulmasının sonucu, hem de sistemin bozulmuş biçiminin temsilcileridir. Fakat bir ifade biçimi olarak neoliberal kapitalizme özgü görüngüler olduklarından, sistemin 2008'deki kriziyle birlikte onlar da krize girmişlerdir ve bugünkü halleriyle varlıklarını sürdürmeleri orta vadede mümkün değildir.

(devam edecek)