Füze kalkanı konusu ve patlayıcı bir atmosfere doğru




B
ush'un Polonya ve Çek Cumhuriyeti'ne konuşlandırmak istediği 'Füze Kalkanı' projesini rafa kaldırdığı söylenen Obama'nın, daha ucuz ve etkili bir füze kalkanı üzerinde çalıştığı söyleniyor. Aslen gemiler üzerine konuşlandırılacak bu yeni kalkanın kara ayağının Türkiye'ye kurulma fikri, çok tehlikeli.

Şimdi burada alıntıların kaynağını sonraya erteleyerek söylememiz gerekirse: Öznesi Rusya/Çin ve ABD olabilecek bir (petrol) paylaşım savaşının -kehanetlerle de tarif edilen- en büyük felaketinin Polonya ve Çek ülkesinde yaşanabileceği söylenegelir. Çünkü ilk petrol paylaşım operasyonu, yani ABD'nin bahaneyle Irak'ı işgal edişi ve çok uluslu bir Nato gücünün Afganistan'ı kontrol altına alışı vs., başarısızlıkla sonuçlandı. Şimdi
ekonomik krizin derinleşmesi halinde, aynı/benzeri "operasyon"u Rusya/Çin'den bekleyebiliriz. Petrol tükeniyor, büyümeye odaklı ekonomilere yetmiyor. Çin, parçalanmadan şimdiki durumunu koruyabilmek ve neoliberalizmin yeni merkezi olarak yaşabilmek için petrolü kontrol etmek zorunda. Rusya ve Hindistan, belki Japonya, Batı'nın dünya hakimiyetine son vermek için, ABD'deki yeni bir ekonomik çöküntüyü, bazı "aktif" girişimler için kullanabilirler.

ABD'nin, Füze kalkanı merkezini Doğu Avrupa'dan Türkiye'ye kaydırılmasını takip edebilecek durum konusunda -hem de İstanbul'dan da bahseden- bir kehanet mevcut. Buraya yazmayacağız. Fakat şu kadarıyla yetinelim: Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nin yaşaması muhtemel felaketin bir benzerini Türkiye yaşayabilir. Bir savaş olursa Türkiye, Rusya ile karşı karşıya gelebileceğini, cephe ülke olabileceğini hesaplamalı.

Son zamanda artık bir sır olmaktan çıktığı üzere, Amerikan Doları'ndan yeni bir tür kaçış başlamış bulunuyor. Çinliler, dünyanın en büyük Dolar rezervine sahip ülke olarak, Dolar rezervlerinin en azından bir bölümünü elinden çıkarmak istiyor. Japonya da benzeri bir adım atmak üzere ve Çin ile bir tür AB kurmayı tasarladığına dair işaretler var. Hatta ABD elçiliklerinin Dolar'ı ellerinden çıkartmak üzere bazı ticari girişimleri doğrudan destekledikleri kulislerde konuşuluyor. Artık herkesin aşina olduğu asıl sır şu: Dünya ekonomisinde asıl balon, ABD'nin "Şirketleri kurtarma balonu" her an patlayabilir. Eğer patlarsa, ABD bir anda korkunç bir durumla karşı karşıya kalacak ve tüm dünya ekonomisi etkilenecek. Bu etki, dünya ekonomisinin çökmesine bile neden olabilir. Gazete basar gibi para basan ABD hükümetinin son çaresi, yüzmilyarlarca naylon Doları batık firmalara dağıtmak oldu. Bu paraların bir değeri -yani reel karşılığı- yok. 2007/2008 krizi, reel ekonomiyi fazla etkilememiş, ekonomi yoluna devam etmişti. Fakat son balon patlarsa, bunun reel ekonomiyi doğrudan vuracağı kesin. Hatta, 1970'li yıllardan beri balonlar ve krizler arasına gidip gelen döngünün kırılıp sona ermesi ihtimali de var. Çinliler, Japonlar, Ruslar ve Avrupalılar bunu biliyorlar. Herşey ortada. Kapitalist yoldan bir çare henüz bulunmuş değil. Bulunsa da, çarenin kendini çabucak tüketmesi olası -tıpkı firme kurtarma operasyonlarında olduğu gibi.

Bu arada kimsenin pek dikkatini çekmese de Avrupa'da, orduların iç ayaklanmalara karşı hazırlıklı olmalarını sağlayan bazı yasalar çıkarılıyor. İlk defa Avrupalı bazı genelkurmay başkanlarının seslerini duyuyoruz. Bütün bunlar, 60 yılın ardından ilk olma özelliğine sahip. Türkiye'de, yukarıda sözünü ettiğimiz ihtimallerin bilindiği intibaı bizde mevcut, ama bu ihtimallere karşı ne yapılacağı konusunda tam bir boşluk hüküm sürdüğü görülüyor. Konunun enine boyuna/cidden konuşulduğunu ummak istiyoruz. Bu fırtına öncesi sessizliğini, düşmanlıkları bir kenara bırakmak için kullanmak akıllıca olacaktır. Ama bu durum, AKP iktidarını ilk fırsatta iktidardan indirmek opsiyonunu kesinlikle dışlamamalı. AKP, Türkiye'nin felaketi olabilecek kadar tehlikeli bir tek adam partisi. "Kervan yolda düzülür" mantığıyla "Kürt Sorunu"na yaklaşmak mümkndür (çünkü böyle bir "Sorun" yok. Sorun başka yerde ve eski gaddarlıkların tamiriyle ilgili). Ama önümüzdeki dönemde "Kervan yolda düzülür" mantığıyla çarşıya bile gidilemez. Uyanmak şart. (Uyanmayan kabusla uyanır) Ayrıca basının özgür olması ve konuşması şimdi çok önemli.

ABD, kötü duruma düşmeden önce, yeni bir savaş kışkırtabilir. Hatta bunun için İsrail öncü de olabilir. (İran'ın da savaşa ihtiyacı olabilir) Bir provokasyon derhal cevabını bulacaktır. Çünkü kapitalist çöküntülerden korunmanın son yolu her zaman savaş olmuştur (ama global kapitalist ekonomiyi artık bir dünya savaşı bile kurtaramaz). Türkiye'nin böyle bir atmosferde, bir Nato üyesi olarak müttefiklerinin yanında yeralması elbette doğru bir yaklaşımdır. Ancak fazla angaje olmaması, "savunma" konusunda "merkez ülke" olmaya kesinlikle özenMEmesi, olası bir savaşta hedef olmaması gerekiyor. Hele savaş fırsatçılığına asla kalkışmaması, samimi bir barış ve tarafsızlık politikası geliştirmesi önemli. Stratejik sığlığı kanıtlanmış Neo-Osmanlı opsiyonlarını "değerlendirmeye" kalkarsa mutlaka hedef olacaktır. Onun yerine geleceğin kalitelerini benimseyen bir çekim noktası, bir barış ülkesi olmaya azami çaba harcamalı ve faizci betonarme rantiyecilik başta olmak üzere sırtındaki 60 yıllık Amerikancı Muhafazakar Müteahhitler yükünden mutlaka kurtulmalıdır. Türk halkı bu konuyu ciddiye almazsa, tam bir yıkım yaşayabilir.

Şimdi Türkiye'nin çıkarı, önce iyi bir pragmatik (Bizans) denge politikası uygulamaktan ve her türlü savaştan mutlaka uzak durmaktan, geleceğin kalitelerine (Postkapitalizme, Yüksek insani değerlere, nesnelliğe, yeni enerjilere, çevreciliğe, rantiyecilere dağıtılanları devletleştirmelere/kamulaştırmalara vs.) hızla sarılmaktan geçiyor. Bunun nasıl yapıldığını ilk aşamada Abdülhamit II ve İsmet İnönü'den yeniden öğrenmek, geri kalanı için de bol bol okumak/konuşmak/uygulamak ve bu konularda cesur olmak şart. Türkiye, olası büyük bir savaşı önleyebilecek pozisyonda değil, ama "hiç olmayacak türden" opsiyonları şimdiden cidden gözden geçirmek zorunda. Doğru yönde atılan,
geleceğe uygun adımların Türkiye'yi koruduğu/koruyacağı mutlaka görülecektir. Yakın gelecekte Türkiye'nin bu badireyi hafif yaralarla atlatıp, geleceğin yükselen ülkesi olabilmesi galiba buna bağlı.