Petrol çağının sonu ve sonrası


Haziran ayının ilk pazar günü yüzellidokuz litrelik standart bir varil ham petrolün fiyatı 135 Dolara doğru tırmanırken, G-8 ülkelerinin enerji bakanlarını ağırlayan Japon ekonomi bakanı Akira Amari, fiyatı 'anormal' sözüyle özetlemişti. Haksız da değildi. 2001 yılında 26 Dolar dolaylarında seyreden petrol, daha geçen yılın sonunda 95 Dolar civarındaydı.

Petrol fiyatlarının rekordan rekora koşması herkesi ürkütüyor. Kapitalist sistemin temel enerji kaynağı ve hammaddesi haline geldiği ondokuzuncu yüzyılın son çeyreğinden bu yana -1973'deki siyasi petrol krizini saymazsak- petrol fiyatları belli bir istikrara sahip oldu. Seksenli yıllarda Suudiler tarfından varil fiyatı 20 küsür Dolarda sabitlenmiş , bu fiyat da 2003'e kadar nisbeten sabit kalmıştı. O tarihten itibaren petrolün fiyatı durmadan artmaktadır.

İyimserler, fiyat artışının, spekülatörlerle ve Doların değerinin düşüşüyle alakalı olduğunu söyleyedursunlar, geçici bir petrol kriziyle karşı karşıya olmadığımızı, konuyla ilgilenen herkes bilmektedir. Yaşanan petrol krizi siyasi veya mali değil jeolojiktir, yani doğaldır. TÜSİAD'ın deyimiyle, 'sahici bir kriz' kapıdadır.

Saygın bilim adamları ve ekonomi uzmanlarından oluşan 'Energy Watch Group'un (EWG) Mayıs ayında açıkladığı rapor, artık kuşkulara yer bırakmayacak kadar açıktır: Petrol, bütün dünyada tükenmektedir. Gerçi bu tesbit yeni değildir, ama artık saygın kurumlar tarafından da yüksek sesle telaffuz edilmektedir. Uzmanların 'Peak oil' dedikleri ve ulaşılması bir daha imkansız petrol üretim miktarı anlamına gelen son sınır, birçok ülkede aşılmıştır. Son verilere göre ABD 1970'de, Kanada 1974'de, Büyük Britanya 1999'da, Norveç 2001'de, Meksika 2004'de, Nijerya ve Suudi Arabistan 2005'de, Rusya 2007'de 'Peak oil' sınırını aşmıştır. Dünya petrol üreticisi ülkelerinin örgütü OPEC'e bağlı 'Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) baş ekonomisti Fatih Birol'un bir Avrupa televizyonuna Nisan ayında verdiği mülakatta altını çizdiği üzere, günümüzde üretilen petrol miktarı, daha şimdiden, günlük dünya ihtiyacının 12.5 milyon varil (yüzde 15) altına düşmüştür. Birol açıkça, petrol çağının sona erdiğinden sözetmiştir ve 'petrol bizi terketmeden bizim petrolü terketmemiz gerekiyor' demiştir. Nitekim 'Peak oil' sınırından sonra üretimin hızla azaldığı, üretim maliyetlerinin oldukça yükseldiği tecrübelerle sabittir.

Böyle giderse yakın bir gelecekte petrol fiyatları, günümüzde tahmin edemeyeceğimiz uçuk sayılarla ifade edilecektir ve petrol, -küresel ısınmaya neden olma gerekçesi biryana- otomobil yakıtıyla dumanı havaya savrulamayacak kadar değerli bir madde olacaktır. Bunun baş nedeni, petrolün bir yakıt olmanın ötesindeki yaşamsal önemidir.

Petrole bağlı kara deniz ve hava ulaşımı, petrol ürünü asfalt ve beton, petrolden üretilen tüm plastik türü ve ürünleri, ilaçlar, suni gübreler, bilgisayarlar, kısacası modern hayatın vazgeçilmez birçok ürününün fiyatı önümüzdeki dönemde hızla artabilir. Gıda fiyatlarındaki artış, bunun ilk işaretidir. Fakat siyasi yönlendirme ihmal edilir de enerji tüketimi sadece 'serbest/özgür' piyasanın vahşi kar dürtüsüne teslim edilirse, maliyetleri alabildiğince yükselip kar getirmez hale gelecek bazı önemli ürünler piyasadan silinebilirler (Yani 'sahici kriz', TÜSİAD gibi kurumların 'iyi niyetine' bırakılamayacak kadar hayatidir). Petrol devri sonrasına hazırlanmak, kapitalizmin serbest piyasa mantığıyla imkansızdır. Bunu on küsür yıl önce 'Demir Lady' Margret Tatcher şöyle ifade etmişti: 'Yaşam prensibi olarak kapitalizm esas alındığı sürece (gelecek hakkında) herhangi bir alternatif bulunmamaktadır.' Kar mantığını esas alarak daha çok üretip daha çok tüketmek zorunda olan kapitalizm, geleceğin iktisatlı enerji kullanımı/tüketimi zihniyetiyle çelişmektedir.

Petrol gibi, üretimi ve tüketimi birzamanlar kolay olan (belli bölgelerden çıkarılan) merkezi/central hazır enerji biçimlerinin yerini, güneş ve rüzgar gibi (heryerde elde edilebilen) merkezi olmayan/decentral doğal enerji kaynaklarının alması kuvvetle muhtemeldir. Küresel ısınmanın durdurularak dünyanın yaşanabilir bir yer olarak kalabilmesi için geçiş dönemindeki en önemli konu, bir yandan geçiş için gerekli teknolojiyi kurmaktır -ki bunun için petrol en önemli hammadde olmayı sürdürmektedir. Diğer yandan, mümkün olduğunca elini çabuk tutmaktır. Eğer hızlı davranılmazsa, hızla azalıp pahalılanacak petrol nedeniyle o teknoloji de kurulamayabilir ve ilaçtan gıdaya, oradan tekstile ve ısınmaya kadar birçok yaşamsal ihtiyaç konusunda, geri dönüşü olmayacak bir kıtlıkla karşılaşılabilinir. Devlet aygıtlarının işleyebilmesi için de petrolün artık çok dikkatli kullanılması gerekmektedir. Şimdilik clausevitzçi mantıkla işlemeyi sürdüren modern orduların ve hayati ulaşım sistemlerinin petrol ihtiyacı aynen devam etmektedir. 'Peak oil' sonrası devrin İlk büyük petrol savaşı olan ABD'nin Irak'ı işgali ve benzeri olaylar, dünya siyasetini kapitalizmin tüketim mantığı belirlediği müddetçe devam edecek gibi görünmektedir. Petrol çağının başında icat edilen 'Jeostrateji' kavramı hükmünü yürütmektedir. Nitekim dünya basınında yer alan haberler, ABD ve/veya İsrail'in Ağustos aylarında İran'a saldırma ihtimalinin gözardı edilemeyecek kadar yüksek olduğunu göstermektedir. Böyle bir durumda petrol fiyatlarının alabildiğine yükseleceği açıktır.

Petrol, en hayati öneme sahip olduğu 'Peak oil' döneminde, esas olarak geleceğe hazırlık için kullanılmalıdır. Tahminlere göre, kapitalist mantıkla tüketilmesi sürerse, 'Peak gas' da yirmi yıl içinde yaşanacaktır. Karadeniz'de yeni keşfedildiği söylenen petrol yatakları, Türkiye için büyük bir şanstır -ama otomobil yakıtı olarak kullanılmadığı sürece. 1950'li yılların Fordist müteahhit ekonomisi tarafından sorgusuz sualsiz benimsenip günümüzde de sürdürülen otomobil merkezli ulaşım zihniyeti artık terkedilmek zorundadır. Raylı sistemlere ve deniz ulaşımına ağırlık verilmeli, bütün büyük şehir merkezlerinde otomobil kullanımı -Avrupa'da da olduğu gibi- sınırlandırılmalıdır.

Petrol sonrası devrin temel kaynağı 'güneş enerjisi' için Fransa, daha elli yıl önce Sahra çölünde büyük bir güneş reaktörü inşa etmeyi düşünüp, bütün Avrupa'nın enerjisini oradan karşılamayı tasarlamıştı. (Uygun teknoloji ile, teorik olarak imkansız değildir) En uygun bölge olarak da bugünkü Sudan ve Çad'ın kuzeyi ile Libya'nın güneydoğusu belirlenmişti. Böyle dev bir reaktör kurma fikri yaşamakla birlikte teknik ve siyasi bakımdan henüz mümkün görünmemektedir. Ayrıca geleceğin muhtemel temel prensiplerden biri de, o bölgenin halkının, kendi enerjisini önce kendisi için kullanması olacaktır. Güneş enerjisi uzmanı Ted Trainer'in dikkat çektiği üzere Türkiye ve diğer Akdeniz ülkeleri, büyük kapasitelerine rağmen, güneş enerjisine şaşılacak kadar ilgisizlerdir. Şimdi ilk iş, bu ilgiyi acilen yükseltmek, petrol müsrifliğini de acilen alçaltmak olmalıdır.